‘AYKIRI’ İMAM HATİPLİLERDEN TÜRBAN TARTIŞMASINA SON NOKTA...
Sevim Gözay ve Ahmet Hakan, ikisi de gazeteci- yazar. Diğer ortak yönleri ise Türkiye’nin ‘aykırı’ iki imam hatiplisi olmaları. Lise çağlarında başını örten Sevim Gözay, türbanlı kızların üniversiteye alınmasından yana. Ancak imam hatip liselerinin kapatılmasını istiyor. Böylece ortaöğretimde türban sorunun kalmayacağını söylüyor. Ahmet Hakan da Gözay ile aynı görüşte
n Nasıl bir çocukluk geçirdiniz?
Ahmet Hakan: Muhafazakar bir ailenin çocuğuydum. Ailenin dindar olması çocukları da etkiliyor.
Sevim Gözay: Benim ailem Bulgaristan göçmeni. İnançlı insanlar, dine bağlılar. Ancak bu hiçbir zaman ideolojik olmadı. Yani kendi ibadetlerini yapan, Allah’la kul arasına hiç kimsenin giremeyeceğine inanan insanlardı. Kuran kursuna gitmek dışında dinle alakalı özel bir formasyon olmadı aile içinde.
n Karşı cinsle arkadaşlık etmenize, dışarıda oynamanıza karışırlar mıydı?
S.G: Hayır bana karışmazlardı.
A.H: Benim ailem daha farklıydı. Sevim’in ailesi gibi “Sıradan bir Türk ailesi” değillerdi. Daha politiklerdi. Ağır din havasının hakim olduğu bir aileydi.
n İmam hatip lisesine başladığınız ilk güne dönelim...
A.H: Tabii ki dindar bir ailede yetiştiğin için doğal süreç işliyor. Seçme şansın olmadığı için bunu da büyük ontolojik bir sorun haline getirmiyorsun. Ama ben farklı bir öğrenciydim. Mesela sadece okulun öngördüğü kitapları okumaz, her şeyi okurdum. Normal liselere giden arkadaşlarım vardı. Sürekli sinemaya gidiyordum. Politik İslamcı ailelerde dışa açıklık vardır. Geleneksel aileler daha tutucudur. Ben de bu durumdan yararlanıyordum.
n Siz o günleri nasıl anımsıyorsunuz?
S.G: Kadıköy İmam Hatip Lisesi’nde okuduğum yıllarda diğer okullardaki öğrencilerle otobüse bindiğimizde bize hep küçümseyen gözlerle baktıklarını hatırlıyorum. Değişik bir ruh haline sahiptik. Sıkça kendime “Neden böyle?” sorusunu soruyordum. Sürekli bunun nedenlerini sormak da yorucu oluyor.
n Peki günümüze gelecek olursak imam hatipler için çözüm ne?
A.H: İmam hatiplerin kapatılması gerekiyor. Eğitim tek sistemde yürütülmeli. Bu okullar niye var? “Benim oğlum tüm dersleri öğrensin ama dinini de öğrensin” diye düşünüyorlar. Bütün okullarda yeterli din eğitimi imkanı olsa, imam hatiplere bu denli rağbet gösterileceğini sanmıyorum.
n O zaman türban ortaöğretime de girmiş olacak...
A.H: İmam hatip eşittir türban demek değildir.
S.G: Bir taraftan da sadece türbandır. Dediğin sistemde bu okullar kapatılırsa orta öğretimde türban otomatik olarak kalkacak.
n Üniversitede türbanın serbest bırakılmasını da destekliyorsunuz...
A.H: Dünyanın hiçbir yerinde üniversite öğrencileri için kılık kıyafet sorunu yok. Üniversite çağına gelmiş insanlar reşit. Üniversiteye de istedikleri kıyafetle girebilmeliler.
n O zaman bütün sorunlar çözülecek mi?
A.H: Sorunlardan biri çözülmüş olacak...
S.G: Başı kapalı bir kız olarak kimse senin kimliğinle ilgilenmiyor. Kimse ne bildiğinle, ne okuduğunla ilgilenmiyor. Başı kapalı bir kızsın o kadar?
n Daha önce açık yüreklilikle bu düşüncelerinizi anlatmıyordunuz...
A.H: Daha önce de bunları söylüyordum ama kişisel olarak fikirlerimi ifade etmeye başladığım bir alanda varolduğum zaman bunları yazdım.
n AKP iktidara geldiğinde derin bir oh çektiniz mi?
A.H: Üniversitede türbana sıcak bakmam, AKP’ye sıcak bakıyorum anlamına gelmemeli. Demokrat, liberal birçok insan bu düşünceyi savunuyor.
n Dindar mısınız?
S.G: İnançlıyım... “Hangi dine inanıyorsunuz?” diye sorarsanız, cevap: Müslümanım.
A.H: Anayasada şöyle bir kural vardır, kimse dinini açıklamak zorunda değilidir.
n Sizin için dönme dolap, neo-nişantaşıyan, eski şeriatçı yorumları yapılıyor. Bunlar sizi rahatsız ediyor mu?
A.H: Herhangi bir gruba, herhangi bir cemaate sırtını dayamayan, kafasını herhangi bir gruba kiraya vermeyen her insan yadırganıyor. Bu tür çirkin benzetmeler, laf geçirmeler oluyor. Bunları fazla önemsemiyorum. Kendimi herhangi bir gruba bağlı hissetmeyen, kafasını herhangi bir cemaate kiraya vermemiş, vermeme gayreti içinde bir insan olarak tanımlıyorum.
n Eskiden siz de kiracılardan biri miydiniz?
A.H: Grupların içine girdim çıktım. Eğer benim için bir dönüş söz konusuysa evet böyle bir grup içinde yer almama fikri dönüştür. Döndüğüm şey budur.
n Yazılarınızdan birinde Sevim Gözay’ın imam hatipli olduğunu açıklamasına sevindiğinizi yazmışsınız... Nedendir bu sevinç?
A.H: Yani imam hatiplerden de benim gibi olaylara farklı bakmaya çalışan, kendi geçmişini eleştiren insanlar da çıkabilir, Sevim gibi türban takmayan değişik görüntüde farklı insanlar da çıkabilir demek istedim. Hepsi türbanlı, hepsi AKP’li hepsi aynı çizgide insan çıkmaz anlamında...
n İnsanların dinlerini bilim merkezlerine taşımaları doğru bir davranış mıdır?
S.G: Bilim ile din, yan yana barış içinde durması doğal başlıklar değil. Fakat ülkede başı kapalı bir nüfus varken fazla alternatif de yok.
A.H: Türban takarak insanlar dinlerini mi göstermiş oluyorlar? Diyelim ki oluyorlar. Ne sakıncası var? Ben türban olayına hiçbir zaman “dini gereklilik” olarak bakmadım. 18 yaşına gelmiş bir genç kızın, üniversiteye giderken kıyafet zabıtasıyla karşılaşması iyi değil.
n İran vatandaşları ülkemizi gözlemlediklerinde şeriat düzeni için iki yıl verdiklerini söylüyorlar, böyle bir hal sizi nasıl düşüncelere sürüklüyor?
S.G: Türk insanı hiçbir zaman şeriat kurallarıyla yaşamadı bundan sonra da olacak iş değil. Radikal dincilerle mücadele edilmeli ve ciddi şekilde kontrol altına alınmalı. Çünkü fanatiklerin elinde din, “zehir” ile eş anlamlı.
A.H: İran ile Türkiye arasında bir paralellik kurmak ne kadar saçma! İran ile Türkiye arasında benzerlik kurmadan önce Şah dönemini, ayaklanmaları, devrimi bilmemiz gerekir. Bunların hiçbiri bilinmediğinden, bazı mutsuz İranlıların “Vallaha bu mollalar nasıl ortaya çıktı biz hiç anlayamadık, aman bari siz dikkat edin” türünden artık klişe haline gelmiş açıklamalarının üzerine balıklama atlanıyor.
Tarsus’ta mini etek giymiş kıza kezzap atılması sorunun tırmandığını mı gösteriyor?
Sevim Gözay: Fanatiklerin elinde din bir zehirdir. Hükümet-muhalefet-halk ve güvenlik güçleri fanatiklere karşı birlik içinde mücadele etmeli ve en küçük bir tavize yer verilmemeli. Aksi takdirde iyi şeyler olmaz.
Ahmet Hakan: Hükümetin bu soruna çözüm getirirken hoyrat bir tutum aldığına inanıyorum. Endişeler giderilmedi. Halbuki “Güven artırıcı önlemler paketi”ne şiddetle ihtiyaç vardı. Toplumun bazı kesimlerinin bu olaya hazırlanması gerekiyordu. Hoş, yapılsaydı bir etkisi olur muydu? Çok emin değilim.
Gazetede çıplak kadın fotoğrafı görmek sizi de rahatsız ediyor mu?
Sevim Gözay: Bir bu konu kalmıştı konuşulmayan. Gazeteyi çıplak kadın resimleri için alanlar var. Başbakan onlara da çok fena kızacak yakında...
Ahmet Hakan: Bu tür konularda İslami kesimde bile artık “Bu gazeteler çıplak kadın fotoğrafları yayınlıyor, eyvah başımıza taş yağacak” tarzında argümanlar geliştirilmiyor. Bunun yerine daha alengirli tezler var. “Kadının cinsel meta olarak kullanılması” gibi. Ancak Başbakan, birçok konuda olduğu gibi bu konuda da İslami kesim aydınlarının hayli gerisinde. Ben epey bir süredir “ladini” (din dışı) alanın keyfini çıkarmakla meşgulüm. Bu yüzden bana göre hava hoş.
Başbakan Erdoğan’ın medyaya karşı sert çıkışlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ahmet Hakan: Tayyip Erdoğan’ın siyasi çizgisine baktığınızda şunu görürsünüz: O öfkelendikçe kazandı, öfkelendikçe yükseldi. Özellikle siyasette adını duyurduğu ilk günlerde medya kendisine topyekün karşıydı. O da bu durumda alttan almadı, sert ve erkeksi karşılıklar verdi. Bu mücadele Tayyip Erdoğan’ın siyasette yükselmesine yol açtı. Medyayla savaşın kaymağını yiyen Erdoğan, köprünün altından geçen sulara karşın hâlâ bu işten ekmek yemenin peşinde... Bazen yok yere maraza çıkardığı bile oluyor. Fark etmediği; Ne medya eski medya, ne Erdoğan eski Erdoğan. Erdoğan, 5-6 yıldır ülkede iktidar erkini elinde bulunduruyor ve kendi medyasını oluşturdu. Genel olarak medya Erdoğan’a karşı rutin dışı bir saldırı içinde değil. Yani tek başına iktidara geldiği günden beri kendisine karşı medyada, öfkeyi haklı çıkaracak bir tutum yok. Ancak Erdoğan bunun farkında değil. Bu nedenle “Medyaya vurdukça puan kazanabileceğini” düşünüyor. Yani o eski taktiği uyguluyor.
Sevİm Gözay: Başbakan herkesi azarlamaya çok alıştı. “Çıplak kadın resmi basıyorsunuz, bir şey diyen mi var” lafı yakında buna bir şey deneceği anlamına geliyorsa vay halimize...
Cumhurbaşkanı Gül’ün türbanla ilgili Anayasa değişikliğini veto etme ihtimali sizce nedir?
Ahmet Hakan: Bence sıfır ihtimaldir. Çünkü Abdullah Gül, şu ana kadar böylesi cesur bir kararın altına imza atacak bir Cumhurbaşkanlığı performansı göstermedi. Eğer böyle bir durum olursa acayip sürpriz olur. Ortalık karışır, düzen bozulur. Gül, muhafazakar camiadan kopar. Erdoğan ile arası açılır. Dikkatler Çankaya’ya çevrilir. Erdoğan’ın alternatifi Gül olur. Yani bütün denge değişir.
Sevİm Gözay: Olacak bir iş gibi durmuyor. Eğer olursa “tiyatro” derim.
(VATAN)
Güncellenme Tarihi : 24.3.2016 13:49