Dünkü Milliyet'in ilk sayfasında, yüksek bir rıhtımın üstüne çıkmış, uskuru görünen küçük bir teknenin fotoğrafı vardı. Teknenin kıçında Japon harfleriyle teknenin adı yazılıydı.
Fotoğrafın üstüne ''Japonya, 8'lik depreme boyun eğmedi'' başlığı atılmıştı. Altına da şöyle yazılmıştı:
''Sanki uçtu - Depremin getirdiği bir metreden büyük dalgalar Tokachi Limanı'ndaki tekneyi karaya çıkardı.''
Ve haberin büyük başlığı:
''Gemiler havalandı ama insan ölmedi''
***
Kaç zamandır, yüzyılda bir tekrarladığından söz edilen büyük bir İstanbul depreminin, yaklaşmakta olduğu konusu var gündemde...
Ama Japonya, 8'lik bir depreme boyun eğmediğine göre... Besbelli ki İstanbul da boyun eğmeyecek... Ulusal gururumuz asla izin veremez bir yer sarsıntısı önünde darmaduman olmaya... Hele hele Japonya, şiddetlinin de şiddetlisi bir depreme bile boyun eğmemişken...
Unutmayalım ki:
''Türk'ün güneşleriyle dünya ufku ağardı
Türk olmasa tarihe yazılacak ne vardı?''
***
Bernard Shaw'a ait bilinen bir fıkradır ama, gazete manşetlerine yansıyan güncel tartışmalara baktıkça, boyuna hatırlıyor insan...
Londra'da görkemli bir aile, Bernard Shaw'u akşam yemeğine davet etmiş ve şerefine de, iki ünlü tenorla bazı müzisyenleri çağırmış davete...
Yemek sırasında tenorların biri susmuş, biri başlamış sevilen aryaları söylemeye...
Davet sonunda ev sahibi, Shaw'a sormuş:
- Tenorları nasıl buldunuz?
Shaw:
- İkisi de, öküz gibi bağırdı, demiş...
Ev sahibi bozulmuş:
- Aman yapmayın üstat, demiş, onlar dünyanın en ünlü tenorlarından...
Bernard Shaw:
- Ben demiş, her işi erbabına sormayı yeğlerim. O nedenle de, tenorlardan birine, ötekini nasıl bulduğunu sordum; ''öküz gibi bağırdı'' dedi. Ötekine sordum berikini nasıl bulduğunu. O da, aynı şeyi söyledi; ''öküz gibi bağırdı'' dedi. Demek öküz gibi bağırmışlar ikisi de...
***
Spor Akademisi'nin önde gelen hocalarından Fikri Eralp, arkadaşlarıyla bir çay bahçesine gitmiş. Sandviç ve ayran istemişler.
Fikri, garsona:
- Kapalı ayran varsa, kapalı getir, demiş.
Garson:
- Kapalı ayran yok, demiş...
- Peki, ne yapalım; kapalı olmayan ayrandan getir o zaman, üç bardak...
Garson, masalarından ayrılırken bir an durmuş:
- Ama, demiş, isterseniz üstünü kapatarak getiririm ayranları...
***
Fikri, gözlerinde biriken kahkaha ışıklarıyla anlatıyordu kapalı ayran yerine; ayran bardaklarını, üstünü kapatarak getirme önerisini...
Şimdi hayali bir test yapalım.
Tek parti döneminde bir politikacı:
- İşte Türk'ün zekası... Kapalı ayran mı istiyorsun; hemen bulur çareyi, ayran bardağının üstünü kapatarak...
Çok partili dönemde bir politikacı:
- Kapalı ayranın ne olduğunu bile öğretmediler ki bu millete...
Seçimleri kazanamamış bir politikacı:
- Kardeşim, millet kimi seçeceğini bile bilmiyor ki, kapalı ayranın ne olduğunu bilsin...
***
Bu da Dr. Ercan Alpagut'tan bir fıkra...
Bir rahiple bir rahibe, bir arabada yan yana oturmuşlar gidiyorlar...
Bir ara rahibenin bacakları açılır gibi olmuş... Rahibin de eli, bacakların üstüne doğru uzanmış.
Rahibe:
- Muhterem peder, demiş, 175'inci ayeti hatırlatırım.
Rahip hemen çekmiş elini...
Bir süre sonra biraz daha açılmış rahibenin etekleri ve rahibin eli, yine uzanıvermiş bacakların üstüne...
Rahibeden aynı uyarı:
- Muhterem peder, 175'inci ayeti hatırlatırım...
Rahibin hemen çekilen eli...
Ve üçüncü kez açılan bacaklar, rahibin uzanan eli ve rahibeden gelen uyarı:
- Muhterem peder, 175'inci ayeti hatırlatırım...
Rahip, kilisesine döndüğünde merak etmiş 175'inci ayetin ne olduğunu.
Şöyle yazıyormuş ayette:
''Hiç tereddüt etmeden, bir an önce hemen sonuca varınız.''
***
19. yüzyılın ortalarında yaşamış olan halk ozanı Seyrani'den bir dörtlükle bitirelim yazıyı:
Eyvah fukaranın beli büküldü
Medet ticaretin gücüne kaldı
İyiler alemden göçtü çekildi
İşler zamanenin piçine kaldı
Çetin Altan
milliyet
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 20:45