Gündem
  • 25.1.2005 12:40

ONUR ÖYMEN''DEN ERTUĞRUL ÖZKÖK''E ELEŞTİRİ

Partideki birkaç kişinin ve de basının yabancıların etkisinde kaldığını ileri sürüyor. Özetle, ‘Yedi düvele karşı mücadele veriyoruz’ diyor. İddia da, iddiayı seslendiren de yabana atılamazdı. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, partiyi kurultaya sürükleyen süreci “dış güçler ile bunların iç uzantılarına” bağlıyordu. “Kod adı: Dış güçler” senaryosu yeniden ciddiyet kazanıyordu açıkçası. Peki, kimdi bu güçler, Türkiye’den daha doğrusu CHP’den istedikleri neydi? Merakları, CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, pekala giderebilirdi. Öyle ya, CHP’nin ‘statükocu’ ithamına maruz kalan son dönem politikalarının mimarı sayılıyordu. Ayrıca, Baykal’ın en yakınında duruyordu. Siyasetin diplomat kökenli yükselen değeri, Aksiyon’a dış güçlerden basına, muhaliflerden kurultaya ilginç açıklamalarda bulundu. -CHP’yi ele geçirmek isteyen dış güçler ile onların ülkedeki uzantılarından bahsediliyor. CHP’nin izlediği politikalar, en çok, Türkiye’nin başka yöne gitmesini isteyen bazı yabancı çevreleri rahatsız ediyor. Çünkü, tavrımız, onların politikalarını bozuyor. 1 Mart tezkeresinin Meclis’te reddedilmesinde CHP’nin öncü rol oynamasından çok rahatsız oldular. Avrupa’da Ermeni, Patrikhane ve Kıbrıs konularında taviz bekleyenler; Alevileri, Kürtleri azınlık saymak isteyenler var. CHP’yi, Türkiye’yi sokmak istedikleri mecranın önünde bir baraj gibi görüyorlar. O baraj içinde delik açarak, suyu diledikleri yöne akıtmaya çalışıyorlar. -Tezkere olayına dönersek... Doğrudur. ABD’nin, CHP’nin 1 Mart tezkeresinde izlediği tutumdan memnun olduğunu kimse söyleyemez. -Yani, “ABD, CHP’nin bölünmesini istiyor.” gibi bir izlenim mi var sizde? Şimdi, biz, bu kelimelerle söylemeyiz, kelimelerimize dikkat ederiz. Ama, başka ülkelerde yabancı güçlerin iç politikayı etkilemek için neler yaptığını da biliriz. Yakın örneği Kuzey Kıbrıs’tır. Neler yaptıklarını bilmeyen kalmadı, bizzat büyükelçilerinin ağzından. Ukrayna’da, Sırbistan’da yaşadık. Bazı ülkelerde, sol partileri iktidara getirmemek için kimi dış güçlerin hiç mi etkisi olmadı? Kimse, safiyane bir yaklaşımla, Türkiye’de bütün olup bitenlerin sadece iç faktörlerden kaynaklandığına inanmasın. -Muhalif arkadaşlarınız bunu görmüyor mu? Muhalefet yapan arkadaşlarımın, bunların oyununa geldiklerini söylemek istemiyorum. Ama, Türkiye’deki uzantıları vasıtasıyla kamuoyunda oluşturdukları hava, özellikle bazı iş çevrelerinde, büyük medya holdinglerinde CHP aleyhine genel bir izlenim uyandırıyor. Bu ortamda, bazı arkadaşlarımız, partinin daha ileri götürüleceğini düşünerek ortaya çıkıyor. Küçük bir bölümü, birkaç arkadaş ise “bu yabancıların doğrultusunda” demeyeyim ama, onlarla aynı paralelde partinin politikalarını eleştiriyor. Özellikle, milli menfaatleri savunan politikalarımızın çağın gerçekleriyle bağdaşmadığını göstermeye çalışıyorlar. -Yanılmıyorsam, söylediğiniz konulara onlar da duyarlı. Bilmeden bir ‘tezgahın’ içinde mi yer alıyorlar? Kuşkusuz, kimseyi kötü niyet sahibi olmakla suçlamayız. Ama, hepimizin uyması gereken bazı ölçüler var. Meclis’te ant içtik, anayasamızı koruyacağımıza. Kimi arkadaşlar ise “milliyetçilik çağ dışı bir kavramdır.” diyor. Hem sosyal demokrat hem milliyetçi olunamayacağını düşünüyorlar. Milliyetçiliği böyle tu taka etmek, gerçeklerle bağdaşmaz. -Ulusalcı bir çizgiyi işaret ediyorsunuz. Ulusalcılık, sonradan icat edilmiş bir kavram. Savunduğumuz, adıyla sanıyla ‘Atatürk milliyetçiliği’dir. Altı oktan milliyetçiliği atalım mı? Partimizde çıkmaz ama, bazı çevrelerin gönlünden geçen, milliyetçilik okunu çıkarıp yerine teslimiyetçiliği koymamız. Türkiye’nin çıkarlarını korumayı, parti çıkarlarını korumanın üzerinde bir görev sayıyoruz. -Zülfü Livaneli, böyle düşünen başkaları da var, “Onur Öymen’in görüşleri partiye hakim oldu. CHP’nin önündeki en büyük tehlike milliyetçilik.” diyor. Bu sözleriniz ona mı? Arkadaşlarımızla basın aracılığıyla konuşmayız. Geçenlerde, bir yabancı ülkenin büyükelçisi, “milli çıkarları savunan çizgisiniz Avrupa’daki bazı çevreleri rahatsız ediyor.” dedi. Ona, Avrupa’daki sosyalist partilerin de ülkelerinin çıkarlarını koruduğunu hatırlattım. Anlaşılıyor ki, bazı arkadaşlarımız da yabancıların etkisi altında kalıyor maalesef. “Avrupa’da milliyetçilik ayıptır.” diyorlar. Oysa, Avrupa’da ‘milliyetçilik’ denince Hitler, faşizm akla geliyor. Türkiye’de ise farklı. Bu konularda, kimseden alacak dersimiz yoktur. -Ama, eleştiriler orta yerde duruyor. Parti içinde eleştiri yapanlardan, bu politikalarımıza karşı olanların sayısı çok azdır. Partide yapılacak iç düzenlemeler, tabii ki tartışılabilir. Fakat, partinin temel çizgisini, omurgasını tartışmaya açarsanız, söyleyecek çok lafımız olur. İzlediğimiz politikaların tümü, önceki kurultayda kabul edilen ‘temel sorunlar, temel çözümler’ bildirgesinde vardır. Kimse itiraz etmedi. Kurultay yapılacağı zaman mı, partinin bazı çizgilerinin isabetli olmadığı aklınıza geldi? -Kişisel kaygı ve hırslar öne mi çıkıyor? Ülke çıkarlarını ilgilendiren konularda, kişiselliğe yer yok. Şimdi nereden çıkıyor, milliyetçi çizgi izlediğimiz filan. Üstelik, milliyetçi partiler, işte MHP veya İP, bu görüşleri savunuyor diye, davamızdan vaz mı geçelim? Kıbrıs harekâtı yapılırken CHP-MSP koalisyonu vardı. MSP de destek verdi. Ecevit yanlış bir iş mi yaptı? Milli davalarda siyasi partilerin birleşmesi esastır. -Yalnız, partinin iyi yönetilemediği, seçimlerde sürekli başarısız olunduğu eleştirileri de var. Gözlemim şudur: CHP’nin çalışmalarını kamuoyuna duyurmamak veya çarpıtarak duyurmak konusunda bazı büyük medya kuruluşları öteden beri bilinçli bir politika izliyor. Genel başkanımız Meclis’te çok önemli şeyler söylüyor; 5 santim tek sütun haber yapıyorlar. CHP’ye karşı, Türkiye’nin çıkarlarına karşı olan bazı dış çevrelerin uzantılarının veya onların tezlerinin doğruluğuna inanan çevrelerin izlediği bir politikadır bu. Utanç verici bir durum. -Basından çok dertlisiniz anlaşılan. Yanlış bilgilerle, söylediklerimizi çarpıtarak yazıyorlar. Tekziplerimizi basmıyorlar. Yani, bir ‘Ali kıran baş kesen olmuştur basın. Pek çok ünlü gazeteci, bize “Türk basını mütareke basınından daha kötüdür.” dedi. Yalnız bizim değil, çoğu gazetecinin görüşüdür. Basın böyle giderse, çok açık söylüyorum size, Türk demokrasisi tehlikeye girer, rejim tehlikeye girer. Farklı düşünüyor diye muhalefete sansür uygularsa basın, o ülkede demokrasiden söz edilemez. -Basın tabanınızda, bu denli etkili oluyor mu? Basının bu havası insanları etkiliyor. Anadolu’ya gidiyoruz, örgütümüz bize soruyor: Niye bu konuda konuşmuyorsunuz? Haberleri bile yok. Bu, parti içindeki muhalefeti de etkiliyor. Basında sürekli partimizi yeren, onun görüşlerine yer vermeyen bir hava gördükleri zaman, “Hakikaten, parti yönetimi bu kadar kötü mü?” diye soruluyor. -Basına yönelik eleştirileriniz biraz da duygusallık içermiyor mu? Hiçbir duygusallığımız yok. Siz, bizim gözlüğümüzle okumuyorsunuz. Türkiye’nin AB üyeliği için sarf ettiğimiz çabaları herhalde izliyorsunuz. Gece gündüz demeden AKP’li milletvekilleriyle birlikte bütün Avrupa’yı dolaştık. -Basında haber olarak yer aldı ama. Bir dakika. Şimdi, en önemli gazetelerin bir tanesinde başyazı diyor ki, benim ismimi de vererek, “Bunlar AB’ye karşıdır; hedefleri, Türkiye’yi üçüncü sınıf bir Ortadoğu diktatörlüğü haline getirmektir.” Bundan daha büyük insafsızlık olur mu? (Öymen isim vermiyor ama, Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök’ü kast ediyor.) Başbakana, sırf ‘Türkiye’de yabancılara satılan tarım topraklarının miktarını’ sorduğum için ‘paranoya muhalefeti’ diye makale yazıyor. Tekzip yazıyoruz basmıyor. Almanya’da Türkler bina alıyormuş. Bunu destekleyen biriyim ama, binayla tarım arazisi aynı şey midir? Hedefleri şu; Partiyi, partinin yöneticilerini yıpratacaklar, halkın gözünde küçük düşürecekler. Bizi, ‘çağdışı, çağdaşlıkla-küreselleşmeden hiç nasibi olmayan, geri kafalı, statükocu, tutucu, dinozor insanlar’ gibi göstermek istiyorlar. Şimdi yeni bir sıfat taktılar: Paranoya muhalefeti. Hükümete soru sormamıza bile tahammülleri yok. -Seçilen salon dahil, kurultay programı da eleştiriliyor. Bir defasında, ‘niye şehirden uzakta yapıyorsunuz’ dendi. Peki, merkezde yapalım. Şimdi de, salon küçük. Her zaman bir bahane var. -Parti tüzüğü demokratik bulunmuyor, katılıyor musunuz? Tüzük kurultayı değil bu. İleride, kurultayın tercihi başka yönde olursa tüzük değişikliği yapılır. “Çarşaf liste yerine neden blok liste?” diyorlar. İlçe kongrelerimizde de blok liste var, niye ona itiraz etmiyorsunuz? -Şimdi de blok listeyle mi olacak organların seçimi? Göreceğiz. Hem, çarşaf listeye engel değil ki tüzük. Kurultay karar verirse olur, bu kadar basit. -Peki, adaylık için 261 delegenin imzasının aranması, haksız rekabet değil mi? Böyle bir tahdit koymadığınız zaman, yüzlerce genel başkan adayı çıkar. Her isteyen aday olursa, bu seçimin sonu gelmez, kurultay bitmez. Başka demokratik ülkelerde de benzeri kısıtlamalar var. -Kurultay sonrasında tasfiye ya da bölünme bekliyor musunuz? Bir-iki istinasını bilmem ama, büyük çoğunluk izlenen temel politikalarda görüş birliği içinde. Bölünme, burada görüş ayrılığı varsa olur. ‘Kurultay niçin şunu seçti de bunu seçmedi’ gibi gerekçelerle, partiler bölünmez. -Yalnız, bu atmosfer, ileride bir arada bulunmayı zorlaştırmaz mı? Öyle görmüyorum. O arkadaşlarımızla düşman değiliz; aramızda kin, nefret yok. Ama, bazı konularda farklı eğilimleri vardır. Çoğunluk onlar gibi düşünürse, saygı gösteririz. Kurultay çoğunluğu parti yönetiminin görüşüne itibar ederse, onlar saygı gösterir. Ama, hem partinin üyesi olacağım hem de kurultayın kararlarını dikkate almayacağım, o zaman parti üyeliğinin fazla bir anlamı kalmaz. -Sayın Baykal, ‘Partiyi rüşvetten temizleyeceğiz” diyor. Bu, tasfiyenin işareti değil mi? Partide, o kelimeyi hiç kullanmayız. -Herhalde, birileri için disiplin süreci yeniden başlatılacak. Öyle bir politikamız yoktur. Fakat, siyasi partilerde parti içi demokrasi ile parti içi disiplin el ele yürür. Parti içinde demokrasi eksikliğinden şikayet eden olursa gayet tabii dikkate alırız. Ama, onların da, demokratik ülkelerde olduğu gibi parti disiplinine uymalarını bekleriz. Disiplini olmayan parti, bir anarşi yuvası olur; buna da hiçbir parti müsaade etmez, biz hiç etmeyiz. -Söylediklerinize bakılırsa CHP ‘yedi düvele’ karşı mücadele veriyor. Hiç kuşkunuz olmasın. Geçmişte bundan daha büyük mücadeleler de vermiştik. Atatürk, milli mücadeleyi büyük zorluklar içinde başarmıştı. Bütün engellere rağmen ülkemizin çıkarları doğrultusunda gereken her şeyi yapacağız... Zekai Özçınar Aksiyon Güncellenme Tarihi : 17.3.2016 10:57

İLGİLİ HABERLER