Gündem
  • 28.1.2003 01:50

GENÇ PARTİ GENEL BAŞKANI CEM UZAN :"EKONOMİNİN KONTROLÜ TAMAMEN YABANCILARIN ELİNDE"

DURSUN EKER KARS - Kars'ın Sarıkamış İlçesi'ne gelen Genç Parti (GP) Genel Başkanı Cem Uzan, "Zenginliklerimizin farkında mıyız? Türkiye, ne yapıp edip Doğu Anadolu'yu Kars'ı, Sarıkamış'ı, Ağrı'sı, Iğdır'ı ve her yanıyla dünyanın kış sporları merkezi haline getirilmelidir" dedi. Cem Uzan, Genç Parti İlçe Teşkilatı'nın Çamkar Kayak Tesisleri'nde düzenlediği akşam yemeğinde açıklamalarda bulundu. GP Lideri Uzan, Doğu Anadolu'nun doğal güzellikliğinin ve zenginliklerinin kendisini oldukça etkilendiğini söyledi. Bölgenin kış sporları için inanılmaz potansiyellere sahip olduğunu belirten Uzan, "Kars'a bakın, Ağrı'ya, Iğdır'a, Sarıkamış'a bakın. Buralar kış sporları için inanılmaz bir potansiyele sahip. Buralar kış sporlarının, kış turizminin merkezi olmak zorunda. Türkiye, buralarını kış turizminin merkezi yapmak zorunda. Bu bölgede, 8 ay kar var. İsviçre'de, Fransa'da bu imkan yok. Düşünebiliyor musunuz? Bizim ise, tam 8 ay kış turizmine hizmet edecek bir zenginliğimiz var. 20 yıl önceki Marmaris'i, Bodrum'u, Antalya'yı düşünün. İşte buralarda şimdi aynı durumda. Sarıkamışımızın yanında Davos neymiş, St. Moritz, Courchevel neymiş. Doğuyu ekonomik olarak ayağa kaldıracak kış turizmidir" diye konuştu. "YENİ HÜKÜMETE BÜYÜK GÖREV DÜŞÜYOR" Doğu'nun canlanması ve kalkınması için yeni hükümete büyük bir görev düştüğünü söyleyen Uzan, şöyle devam etti: "Bunun için kararlı, inançlı, Türkiye sevdalı, cesur, becerikli yönetimlere ihtiyaç vardır. Başta hükümetler olmak üzere, Türkiye'nin yatırımcıları, turizmcileri, finansçıları, ekonomistleri, Doğu'yu uzak görmekten artık kurtulmalıdır. Sımsıcak, çalışmaya hasret, pırıl pırıl insanlarıyla doğu, kış turizmiyle dünyayı kıskandıracaktır. Bundan kimsenin şüphesi olmasın." Ardından Türkiye'nin gündemindeki konulara değinmek istediğini belirten GP Genel Başkanı Uzan, ilk olarak Avrupa Birliği ile ilgili açıklamalarda bulundu. Uzan, şu açıklamaları yaptı: "Türkiye, Avrupa Birliği'ne girmesini sağlayacak en büyük kozlarından biri olan 65 milyonluk Türkiye pazarını, Gümrük Birliği Anlaşması ile Avrupalılar'a vermiştir. Bu, Türkiye için ekonomik bir faciadır. Çünkü, Gümrük Birliği Anlaşması ile yabancı mallara, Türkiye'nin kapısı gümrüksüz olarak açılmıştır. Bu durum, Avrupalı üreticinin yüzünü güldürürken, Türkiye'deki üreticinin belini bükmüştür. Biz, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girmesine karşı değiliz. Biz, Avrupa Birliği'ne girme uğruna, milletin menfaatlerine hizmet etmeyen tutum, tavır ve kararlara karşıyız. Türkiye'ye bir bakın. Fabrikalar kapanmış, her türlü yatırım, her türlü üretim durmuştur. Çünkü Türkiye'deki üreticinin rekabet gücü kalmamıştır. Hemen burada, Sarıkamış'ta, bunun canlı bir örneği yaşanmaktadır. Sümerbank Holding A.Ş.'ye bağlı Sarıkamış Ayakkabı Fabrikası'nın son kalan 180 çalışanı da işsizlikle kalmakla burun buruna gelmiş durumdadır. Oysa, fabrika, 450 çalışanıyla tam kapasite çalıştırıldığı dönemlerde, yılda 400 bin çift ayakkabı üretebilmekteydi. Bölgenin tek fabrikası konumundaki bu fabrikanın makine parkuru, aldığım bilgilere göre, çok ileri bir sisteme sahiptir. Yazık değil mi?" Uzan, seçimlerde yaptığı her konuşmada göndermeler yaptığı IMF'ye ve politikalarına değinmeden edemedi. Sözlerine "IMF'nin zulmü devam etmektedir" diye başlayan Uzan, söyle devam etti: "TÜRKİYE GÜMRÜK BİRLİĞİ'NDEN ÇIKMALIDIR" "Şekerpancarına, tütüne, pamuğa konan kotalar, çiftçinin belini kırmaya devam etmektedir. Kendi topraklarımızda kendi istediğimizi ekemiyoruz, kendi istediğimizi üretemiyoruz. Peki, nasıl besleneceğiz? Neyle yaşayacağız? Üretim yapmazsak ekonomimizi neyle düzelteceğiz? Ekonomiyi düzeltmenin yolu, üretim yapmaktan geçer. İşte bunun için biz diyoruz ki, Türkiye Avrupa Birliği'ne girmek için Avrupa Birliği'nin önünde el pençe divan durup, yalvarmayı bırakmalı, derhal Gümrük Birliği Anlaşması'nı askıya almalıdır. Bunu yapmakla, Türkiye neyi geri almış olacaktır biliyor musunuz? Avrupa'ya, Gümrük Birliği Anlaşması'yla verdiği ve onlara yılda 10 milyar dolar gelir getiren Türkiye pazarını geri almış olacaktır. Tekrar söylüyorum. Türkiye Gümrük Birliği'nden derhal çıkmalıdır. Böylece Türkiye, Avrupa Birliği'yle pazarlıktaki en büyük gücünü tekrar elde etmiş olacaktır. Gerisi hayal tacirliğidir. Öte yandan, Avrupa'da, şu anda çok önemli bir gelişme yaşanmaktadır. Bu gelişme, Almanya ile Fransa'nın birleşme girişimleridir. Belki de, çok yakın bir gelecekte bu iki ülke birleşecek ve yeni bir süper güç doğacaktır. Bugün, Fransalmanya yakıştırma adıyla anılan bu yeni süper oluşumu, Avrupa Birliği'nin zayıflamasına ve belki de bölünmesine yol açacaktır. Türkiye, bütün bu olasılıkları bugünden değerlendirip konumunu belirlemelidir. Fransalmanya'yla bugünden başlayarak mevcut bağlar daha da kuvvetlendirilmeli, Türkiye'ye menfaat sağlayacak biçimde daha da geliştirilmelidir." Türkiye'nin önünde Cumhuriyet tarihinin belki de en ağır sorunu olarak Irak meselesinin bulunduğunu söyleyen Uzan, muhtemel bir Irak savaş hakkında şöyle konuştu: "Bu savaş, muhtemelen Amerika'nın Irak'a saldırmasıyla başlayacaktır. Amerika Irak'a sebepsiz yere saldırmayacaktır. Bu saldırının Amerika için çok önemli bir sebebi vardır: Irak petrollerini ele geçirmek. Evet, yanlış duymadınız. Irak petrollerini ele geçirmek. Bunu biz söylemiyoruz, Amerika söylüyor. Daha dün Amerika Dışişleri Bakanı beyanat verdi: 'Biz Irak petrollerini güvence altına alacağız' diye. Yahu, size mi kaldı Irak petrollerini güvence altına almak? Şuna Irak petrollerini Irak'a bırakmayacağız desene! Kaldı ki, o petroller üzerinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin de hakkı vardır. Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin sınırlarını belirlediği haritada, yani Misak-ı Milli sınırları içerisinde Musul ve Kerkük de vardır. O tarihlerde, Lozan Anlaşması'nda İngilizler'le yapılan görüşmelerde bu konu ortada kalmış ve konu Milletler Cemiyeti'ne havale edilmiştir. Milletler Cemiyeti de, İngilizler'in ağırlığını koymasıyla Musul ve Kerkük'ü Irak'a vermiştir. Yani bizim hakkımızı, masa başında, İngilizler elimizden almıştır. Şimdi burada durup, bir konuya özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum. Milletler Cemiyeti'nin günümüzdeki uzantısı olan Birleşmiş Milletler de, tıpkı 1932'de olduğu gibi, Musul ve Kerkük için kullandıkları tezgah ve oyunları, bugün, Kıbrıs için kullanmak istemektedir. "GÖZLERİNİ DİKTİKLERİ YER, MUSUL VE KERKÜK PETROLLERİDİR" Öte yandan, 1932 yılında, Musul ve Kerkük'ün Irak'a verilmesinin ardından Kuzey Irak'ta yaşayan Türkmenler, yani Türkler, sistemli olarak göçe zorlanmış, Türkmenler'in, yani Türkler'in o bölgeden sürülmesine yönelik politikalar ve uygulamalar, ta günümüze kadar devam etmiştir. Bu politikaların mimarı, dün de bugün de İngilizler olmuştur. Şimdi aynı İngilizler, gene aynı bölgeye, Musul ve Kerkük'e yönelik amaçlarına ulaşmak için Türkiye'yi kullanmak istemektedir. Tıpkı Amerika gibi, Türkiye topraklarını kullanarak Kuzey Irak'a asker göndermek için, her gün Türkiye'nin kapısını aşındırmaktadır. Gözlerini diktikleri yer, Musul ve Kerkük petrolleridir. Oysa o bölgeye, dolayısıyla o bölgedeki İslamiyete sahip çıkan ve koruyan devlet, Osmanlı Devleti'dir. Ve bugün Osmanlı'dan, yani ecdadımızdan bize intikal etmesi gereken haklar elimizden uçup gitmiştir. Bugün, Amerika'nın, bizim de taraf olmamızı istediği olası Irak savaşında, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin ve milletin zerre kadar menfaati yoktur. Devletler, kendi istedikleri zaman, kendi menfaatleri oluğu zaman savaşa girerler. Bir başka güç istiyor diye değil. Böyle olursa, boş yere kan akar, boş yere canlar yanar. Hatırlayalım! Şu an bulunduğumuz Sarıkamış'ta, şu arkamızda yer alan Allahüekber Dağları'nda, 70 bin insanımız Ruslar ile savaşırken donarak ölmüştür. 70 bin vatan evladı. 70 bin şehit. Rahmetle anıyoruz. Savaşın nedeni menfaatlerdir. Devletlerin ve milletlerin menfaatleridir. Amerika bugün, Irak'a kendi menfaatleri için giriyor. Ve Türkiye'ye bu uğurda yaptırımlar uygulamaya çalışıyor. '120 bin asker getireceğim. Tank, top, roket, bomba getireceğim' diyor. 'Sen de benim yanımda yer al, topraklarını kullanmama izin ver, benim menfaatlerime hizmet et' diyor. Amerika'nın süper güç olması bizi bağlamaz. Asla boyun eğmemeliyiz, hakkımızdan vazgeçmemeliyiz. Devletin ve milletin menfaatlerine uymayan hiçbir şeye 'evet' dememeliyiz. Kaldı ki, Amerika'nın bu konuda Türkiye'ye karşı sabıkası var. 12 yıl önceki Körfez Savaşı'ndan doğan zararlarımızı telafi etme sözünü tutmadı. Şimdi aynı Amerika, yine bir savaş olasılığı, yine 100 milyarlarca dolar zarar kapımızda. Biz Amerika düşmanı değiliz. Amerika'ya karşı değiliz. Ama Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin ve milletinin menfaatlerine aykırı olan her şeye karşıyız. Devletin ve milletin menfaatlerine zarar getirecek her girişimin karşısındayız. Genç Parti'nin felsefesi budur. Var oluş nedeni budur. Güçlü bir Türkiye olmak zorundayız. Kararlarını kendi veren, boyun eğmeyen, güçlü bir Türkiye olmak zorundayız." "EKONOMİNİN KONTROLÜ TAMAMEN YABANCILARIN ELİNDE" Düyun-u Umumiye'nin, 1876 yılında İngiliz ve Fransızlar'ın tayin ettiği bir heyetin, Osmanlı'nın ekonomisini tek başına yönettiğinin hatırlanması gerektiğini belirten GP Lideri Uzan, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Osmanlı borçlandırılmış, bu borçları tahsil edebilmek için Osmanlı'yı yabancılar yönetiyor. Bütün gelirlerin yüzde 55'i dış borçlara gidiyor. Bu borçların ödenmesi için Osmanlı tüccarı yüzde 12 vergi öderken, yabancı tüccar yüzde 3 vergi ödüyor. Ekonominin kontrolü tamamen yabancıların elinde. O tarihlerde Fransa dışişleri bakanı, 'Osmanlı Devleti, iç işlerinde o kadar sıkı bir denetime tabi ki, bu durumda o devletin kendi egemenliğinden söz etmek mümkün değildir' diyebilmiştir. Aynı durum, bugün, 2003 Türkiye'sinde daha da acı bir şekilde yaşanmaktadır. Türkiye'nin ekonomik bağımsızlığından söz etmek bugün de, mümkün değildir. Çünkü bugün, Türkiye'de emeklilik yaşına, emeklilik maaşına, vergi oranlarına, zam dilimlerine, ne ekileceğine, ne üretileceğine, yabancı bir güç karar veriyor. Olacak iş mi bu? Düyun-u Umumiye döneminden daha kötü bir dönem yaşıyoruz. Maalesef daha kötü bir dönem yaşıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin emeklilik yaşını 65'ten, 61'e indirme kararını dahi yabancılar veriyor. Kim mi bu yabancılar? IMF. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin hükümeti IMF'ye diyor ki, 'Efendim bu kararınız kabul de, acaba büyükelçilik bazında bir istisna yapmak mümkün mü?' 'Hayır' diyor IMF. Ve Türkiye'nin çok değerli büyükelçileri emekli ediliyor. Bu, yüz kızartıcı bir durum değil midir? Daha geçen hafta, Amerika Büyükelçisi, tebrik etmeye bile gitmediği Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı'nı ayağına çağırıyor. Küstahlığa bakın! Sen kendini ne zannediyorsun yahu? Sömürge valisi mi zannediyorsun? Sevgili arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 1923 ruhuna yeniden kavuşmak zorundadır. Türkiye, Amerika'nın, IMF'nin ve Avrupa Birliği'nin önünde el pençe divan durarak bir yere gidilemeyeceğini artık görmek zorundadır. Millet artık menfaatlerinin korunup korunmadığından emin olmak istiyor. Bunu istemek ve beklemek milletin en büyük hakkı. Millet bugün, yanı başında çıkması muhtemel bir savaşın Türkiye'ye vereceği zararların boyutlarını bilmek istiyor. Bu savaşın, çok yakın bir gelecekte, Türkiye'nin toprak bütünlüğünü tehdit edecek sonuçlar doğurup doğurmayacağını öğrenmek istiyor. Şunu hiç bir zaman unutmamamız gerekir ki, Türkiye'de yaşayan insanların yüzde 90'ı bu savaşa "Hayır" diyor. Türkiye'nin hiçbir menfaati yokken, bu savaşta yer almasına, bu savaşa taraf olmasına, kan akmasına, hele hele sebepsiz yere Müslüman'ın Müslüman'ı vurmasına, bir Müslüman topluma zulmedilmesine 'evet' demiyor." Cem Uzan sözlerine, "Genç Parti olarak devletin ve milletin menfaatlerinin sonuna kadar bekçisi olacağımızı, buradan, Sarıkamış'tan bütün dünyaya haykırıyorum" diyerek son verdi. Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 19:14

İLGİLİ HABERLER