Gündem
  • 9.2.2005 17:13

YILMAZ ERDOĞAN: PARASI OLMAYAN SİNEMA İZLEMEK İSTİYORSA, TELEVİZYONU BEKLESİN!

Hürriyet Yazarı Ahmet Hakan''la girdiği polemiğin ardından tüm dikkatleri üzerinde toplayan Yılmaz Erdoğan''ın, bir süre önce de tartışma yaratacak sözler ettiği ortaya çıktı. Barış Yarkadaş''ın ''''Hepsi Yaralar Sonuncusu Öldürür'''' adlı kitabında yer alan yazıya göre, Yılmaz Erdoğan, ''''Parası olmayan tele vizyonlarda yayınlanacak olan sinema kuşağını beklesin'''' dedi. İşte o yazı: MÜKREMİN ABİ SOLCULUĞU! 29/01/2004 Pazar akşamını tatsız bir şekilde noktaladım desem, abartmış olmam. Bu tatsızlık ise, televizyonda izlediğim bir programdan kaynaklandı. Daha doğrusu, programa konuk olan Yılmaz Erdoğan''ın söylediklerinden... Bilindiği üzere, Yılmaz Erdoğan, Star TV''de yayımlanan ''''Bir Demet Tiyatro''''yla geniş kesimlerin tanıdığı, sevdiği, benimsediği bir oyuncu haline geldi. Hakkari''den gelen bu ''''saf'''' Anadolu genci, Ferhan Şensoy''a inat, kendini kanıtladı, sahneye çıktı, oyun yazdı. Bu arada tanınmaya başladığını hissettiğinde de, bol bol ''''yoksulluk'''' öyküsü anlattı. İstanbul''daki ev arkadaşı Muhsin Kızılkaya ise, bu öykülerin ''''şahidi''''ydi hep...Kızılkaya, ''''burjuva medya''''da sol sosuna batırılmış yazılar, ''''sol basında'''' ise, ''''radikal yazılar'''' döktürerek, Erdoğan''ın öykülerinin ''''canlı tanıklığı''''nı yaptı. Günler böyle geçip gitti. PR''ın bir başka çeşidi de böylece yapılmış oldu. Öyle ki; Kızılkaya, yaptıkları her şeyi, adeta bir ''''giz'''' içinde sundu. Kızılkaya, Yılmaz Erdoğan ve projelerinden bahsederken, hep ''''bunlar gizli şeyler ama, sizin bu kadarını bilmenizde bir zarar yok'''' havasını yaydı. Geniş kitleler, o gizemin içine çekildi, böylece imaj da yaratılmış oldu. Ferhan Şensoy''un ''''Senden tiyatrocu olmaz'''' sözünü yalanlamak adına ömrünü tiyatroya adayan bu genç, kendisine tanınmayan şansı, başkalarına sunmadı. Hem de elinde olanak varken bunu yapmadı. Kızılkaya''nın, Yılmaz Erdoğan''la ilgili olarak anlattığı öyküleri okuyup ''''Beni o anlar, Yılmaz Erdoğan anlar, o da bu yolardan geçmiş'''' diye Beşiktaş Kültür Merkezi''nin yolunu tutanlar, büyük bir hayal kırıklığı ve moral bozukluğuyla evlerine döndü. Çünkü, Yılmaz Erdoğan artık, eski Yılmaz Erdoğan değildi. Belki eskiden de öyle değildi... Bilmiyoruz ki... Biz sadece bize anlatılanı biliyoruz... Tiyatrocu olmak için kendisiyle görüşmek isteyen gençleri tersleyen Yılmaz Erdoğan, ''''Bir Demet Tiyatro''''daki Mükremin tiplemesi ile, imajını pekiştirdi. Gençlere ''''şans vermeyen'''' ''''Evin bıçkın delikanlısı'''' Mükremin, ''''mahalledeki'''' yerini sağlamlaştırdığını gördüğünde, ilk iş olarak, ''''etrafta fazla dolanan ve öne çıkan'''' Saldıray Abi''yi ortadan kaldırdı. Oyunu kendisi yazdığı için, Saldıray Abi''nin akıbetinin ne olduğunu, kimse bilmedi... Doğrusu kimse de sormadı. Televizyon, böyle büyülü bir aletti. Birgün bile yoksan, unutulman için gereken zaman dolmuştur zaten. Öte yandan, Hakkarili ''''ezilmiş ve yoksulluk içinde'''' büyümüş ama aynı zamanda ''''yırtmış'''' olan bu genç, çocukluk yıllarından aklında kalan birkaç sloganı da ''''şiir'''' diye yazıp kitaplaştırmayı ihmal etmedi. ''''Sol'''' kokan bu ''''şiir''''leri yazan Erdoğan, bir yandan da ''''banka reklamı''''nda görünmeye başladı. Erdoğan, Cavit Çağlar''ın İnterbank''ının cilalanması ve sempatik gösterilmesinde de böylece aktif rol aldı. Belki de bu rolüyle, ''''banka reklamında oynayan ilk ve tek solcu'''' olarak, sanat kariyerinde önemli bir adım atmış oldu. ''''Manisa''da işkence gören çocuklar''''ın davasını izlemek için aydınlarla birlikte hareket eden Erdoğan, dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Necdet Menzir''in ''''baş konuk olduğu'''' banka tanıtım gecesinde şov yapmakta bir sakınca görmedi. Kafası iyice karışmış sol ise, Brecht''in ''''mavi dişli yunuslar'''' olarak nitelediği Erdoğan ve benzerlerinden hep medet umdu, meşrulaşmalarına, yaptıklarının sorgulanmamasına sebep oldu. Onlara göre, bir ''''kampanyaları''''na imza atmaları, ''''mavi dişli yunuslar''''la dost olmaları için yeterliydi. Sanat ve edebiyat alanında, sistemin ideolojisinin bizzat üreticileri olan Ahmet Altan, Murathan Mungan, Yılmaz Erdoğan, Sezen Aksu ve Orhan Pamuk, bir yandan post-modern sanat ve edebiyatın temsilcisi, bir yandan ise solun baştacı oldu. 12 Eylül sonrası ''''küfür romanları yazan Ahmet Altan, omurgasız solun, kampanyalarında attığı imzalarla baş döndürdü. Sol, ''''şöhretli imza''''lara tav oldu. ''''Aydınların'''' bombalanmış Özgür Ülke Gazetesi''nin yeniden çıkarılan sayısını İstiklal Caddesi''nde satmaları, solun hoşuna gitti. Halbuki, onların bozduğu bilinçler, en az bombalar kadar zarar veriyordu sola... Kuşkusuz bunlar, anlatmakla bitmez. Yılmaz Erdoğan''la kişisel bir sorunumuzun olmadığı aşikar. Erdoğan''ı anlatmamın sebebi, onun artık bir ''''olgu'''' bir ''''fenomen'''' haline gelmesinden kaynaklanıyor. Zira, pazar akşamı, son filminden bahsederken, Kanal D Haber Genel Yayın Yönetmeni ve Teke Tek Programı Yapımcısı Fatih Altaylı''nın ''''Sinema biletlerinin pahalı olduğu yönünde eleştiriler var. Bu da sinema izlemek isteyen insanları korsana yöneltiyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?'''' zorusuna verdiği yanıt, Yılmaz Erdoğan''ın hangi sularda yüzmeye başladığını da açıkça ortaya koyuyor. Belki de bu yüzden, artık üzerinde konuşulmaya gerek bile kalmıyor. ''''Ortalama'''' bir solcunun vereceği asgari cevabı bile düşünemeyen Erdoğan, verdiği cevapla içinde bulunduğu ruh halini ve kafa yapısını da farkında olmadan sergiliyor. Erdoğan, Altaylı''ya ''''Parası olmayan korsan almasın. Nasıl olsa, film (Vizontele Tuuba 2) bir yıl sonra televizyonda yayımlanacak. Orada izlesinler'''' diyor. Aslında bu sözlerden sonra, söylenecek hiçbir şey kalmıyor... Çünkü, banka reklamında oynayan, ama solculuğu da elden bırakmayan bir fenomenden başka bir cevap beklemek, saflığın diğer anlamı haline geliyor... (MEDYATAVA) Güncellenme Tarihi : 17.3.2016 11:04

İLGİLİ HABERLER