YILMAZ ERDOĞAN: PARASI OLMAYAN SİNEMA İZLEMEK İSTİYORSA, TELEVİZYONU BEKLESİN!
Hürriyet Yazarı Ahmet Hakan''la girdiği
polemiğin ardından tüm dikkatleri üzerinde
toplayan Yılmaz Erdoğan''ın, bir süre önce de tartışma yaratacak sözler ettiği ortaya çıktı.
Barış Yarkadaş''ın ''''Hepsi Yaralar Sonuncusu Öldürür'''' adlı kitabında yer alan yazıya göre,
Yılmaz Erdoğan, ''''Parası olmayan tele
vizyonlarda yayınlanacak olan sinema
kuşağını beklesin'''' dedi. İşte o yazı:
MÜKREMİN ABİ SOLCULUĞU! 29/01/2004
Pazar akşamını tatsız bir şekilde noktaladım desem, abartmış olmam. Bu
tatsızlık ise, televizyonda izlediğim bir programdan kaynaklandı. Daha
doğrusu, programa konuk olan Yılmaz Erdoğan''ın söylediklerinden...
Bilindiği üzere, Yılmaz Erdoğan, Star TV''de yayımlanan ''''Bir Demet
Tiyatro''''yla geniş kesimlerin tanıdığı, sevdiği, benimsediği bir oyuncu
haline geldi.
Hakkari''den gelen bu ''''saf'''' Anadolu genci, Ferhan Şensoy''a inat, kendini
kanıtladı, sahneye çıktı, oyun yazdı. Bu arada tanınmaya başladığını
hissettiğinde de, bol bol ''''yoksulluk'''' öyküsü anlattı.
İstanbul''daki ev arkadaşı Muhsin Kızılkaya ise, bu öykülerin ''''şahidi''''ydi
hep...Kızılkaya, ''''burjuva medya''''da sol sosuna batırılmış yazılar, ''''sol
basında'''' ise, ''''radikal yazılar'''' döktürerek, Erdoğan''ın öykülerinin ''''canlı
tanıklığı''''nı yaptı. Günler böyle geçip gitti. PR''ın bir başka çeşidi de
böylece yapılmış oldu.
Öyle ki; Kızılkaya, yaptıkları her şeyi, adeta bir ''''giz'''' içinde sundu.
Kızılkaya, Yılmaz Erdoğan ve projelerinden bahsederken, hep ''''bunlar gizli
şeyler ama, sizin bu kadarını bilmenizde bir zarar yok'''' havasını yaydı.
Geniş kitleler, o gizemin içine çekildi, böylece imaj da yaratılmış oldu.
Ferhan Şensoy''un ''''Senden tiyatrocu olmaz'''' sözünü yalanlamak adına ömrünü
tiyatroya adayan bu genç, kendisine tanınmayan şansı, başkalarına sunmadı.
Hem de elinde olanak varken bunu yapmadı.
Kızılkaya''nın, Yılmaz Erdoğan''la ilgili olarak anlattığı öyküleri okuyup
''''Beni o anlar, Yılmaz Erdoğan anlar, o da bu yolardan geçmiş'''' diye
Beşiktaş Kültür Merkezi''nin yolunu tutanlar, büyük bir hayal kırıklığı ve
moral bozukluğuyla evlerine döndü.
Çünkü, Yılmaz Erdoğan artık, eski Yılmaz Erdoğan değildi. Belki eskiden de
öyle değildi... Bilmiyoruz ki... Biz sadece bize anlatılanı biliyoruz...
Tiyatrocu olmak için kendisiyle görüşmek isteyen gençleri tersleyen Yılmaz
Erdoğan, ''''Bir Demet Tiyatro''''daki Mükremin tiplemesi ile, imajını
pekiştirdi.
Gençlere ''''şans vermeyen'''' ''''Evin bıçkın delikanlısı'''' Mükremin, ''''mahalledeki''''
yerini sağlamlaştırdığını gördüğünde, ilk iş olarak, ''''etrafta fazla
dolanan ve öne çıkan'''' Saldıray Abi''yi ortadan kaldırdı. Oyunu kendisi
yazdığı için, Saldıray Abi''nin akıbetinin ne olduğunu, kimse bilmedi...
Doğrusu kimse de sormadı. Televizyon, böyle büyülü bir aletti. Birgün bile
yoksan, unutulman için gereken zaman dolmuştur zaten.
Öte yandan, Hakkarili ''''ezilmiş ve yoksulluk içinde'''' büyümüş ama aynı
zamanda ''''yırtmış'''' olan bu genç, çocukluk yıllarından aklında kalan birkaç
sloganı da ''''şiir'''' diye yazıp kitaplaştırmayı ihmal etmedi.
''''Sol'''' kokan bu ''''şiir''''leri yazan Erdoğan, bir yandan da ''''banka reklamı''''nda
görünmeye başladı. Erdoğan, Cavit Çağlar''ın İnterbank''ının cilalanması ve
sempatik gösterilmesinde de böylece aktif rol aldı. Belki de bu rolüyle,
''''banka reklamında oynayan ilk ve tek solcu'''' olarak, sanat kariyerinde
önemli bir adım atmış oldu.
''''Manisa''da işkence gören çocuklar''''ın davasını izlemek için aydınlarla
birlikte hareket eden Erdoğan, dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Necdet
Menzir''in ''''baş konuk olduğu'''' banka tanıtım gecesinde şov yapmakta bir
sakınca görmedi.
Kafası iyice karışmış sol ise, Brecht''in ''''mavi dişli yunuslar'''' olarak
nitelediği Erdoğan ve benzerlerinden hep medet umdu, meşrulaşmalarına,
yaptıklarının sorgulanmamasına sebep oldu.
Onlara göre, bir ''''kampanyaları''''na imza atmaları, ''''mavi dişli yunuslar''''la
dost olmaları için yeterliydi.
Sanat ve edebiyat alanında, sistemin ideolojisinin bizzat üreticileri olan
Ahmet Altan, Murathan Mungan, Yılmaz Erdoğan, Sezen Aksu ve Orhan Pamuk,
bir yandan post-modern sanat ve edebiyatın temsilcisi, bir yandan ise
solun baştacı oldu.
12 Eylül sonrası ''''küfür romanları yazan Ahmet Altan, omurgasız solun,
kampanyalarında attığı imzalarla baş döndürdü. Sol, ''''şöhretli imza''''lara
tav oldu. ''''Aydınların'''' bombalanmış Özgür Ülke Gazetesi''nin yeniden
çıkarılan sayısını İstiklal Caddesi''nde satmaları, solun hoşuna gitti.
Halbuki, onların bozduğu bilinçler, en az bombalar kadar zarar veriyordu
sola...
Kuşkusuz bunlar, anlatmakla bitmez. Yılmaz Erdoğan''la kişisel bir
sorunumuzun olmadığı aşikar. Erdoğan''ı anlatmamın sebebi, onun artık bir
''''olgu'''' bir ''''fenomen'''' haline gelmesinden kaynaklanıyor.
Zira, pazar akşamı, son filminden bahsederken, Kanal D Haber Genel Yayın
Yönetmeni ve Teke Tek Programı Yapımcısı Fatih Altaylı''nın ''''Sinema
biletlerinin pahalı olduğu yönünde eleştiriler var. Bu da sinema izlemek
isteyen insanları korsana yöneltiyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?''''
zorusuna verdiği yanıt, Yılmaz Erdoğan''ın hangi sularda yüzmeye
başladığını da açıkça ortaya koyuyor.
Belki de bu yüzden, artık üzerinde konuşulmaya gerek bile kalmıyor.
''''Ortalama'''' bir solcunun vereceği asgari cevabı bile düşünemeyen Erdoğan, verdiği cevapla
içinde bulunduğu ruh halini ve kafa yapısını da farkında olmadan
sergiliyor.
Erdoğan, Altaylı''ya ''''Parası olmayan korsan almasın. Nasıl olsa, film
(Vizontele Tuuba 2) bir yıl sonra televizyonda yayımlanacak. Orada
izlesinler'''' diyor.
Aslında bu sözlerden sonra, söylenecek hiçbir şey kalmıyor...
Çünkü, banka reklamında oynayan, ama solculuğu da elden bırakmayan bir
fenomenden başka bir cevap beklemek, saflığın diğer anlamı haline
geliyor...
(MEDYATAVA)
Güncellenme Tarihi : 17.3.2016 11:04