Medya
  • 12.11.2004 06:09

BİR 'KURTLAR VADİSİ' ANALİZİ...

Bülent Korucu'nun Zaman'daki yazısı:

Kurtlar Vadisi, Şubat Soğuğu tamam, sırada ne var?

Hafızası zayıf bir toplumuz. Kronoloji ezberinden ibaret gördüğümüz tarih biliminden bihaberiz. Gerçeklerin tarihini yazma konusundaki ürkekliğimiz yakın tarih mefhumunu hepten gündemden düşürüyor. Bari yaşadıklarımızı kolay unutmasak, akıl ve vicdan defterini sağlam tutsak! Maalesef bunda da çok başarılı değiliz. Millet hafızası için dün diyebileceğimiz yakınlıktaki olaylar unutulmaya yüz tutuyor. Mehmet Akif’in ifadesiyle ibret alınmadığından tekerrür edip duruyor, tarih.

1950’den sonraki çok partili demokratik hayat ve yaşadığı kazalar bile yeterince iz bırakmış değil. 60 ihtilalini bayram olarak kutlamış bir nesiliz; 26 Mayıs’ta nasıl bir Türkiye vardı, 27 Mayıs sabahı neye uyandık bilemiyoruz. Toplum olarak bilemiyoruz, yoksa üç beş meraklının samanlıkta iğne arama girişimleri elbette var. O kadar uzağa gitmeye gerek yok, 12 Eylül ve 28 Şubat acı tecrübelerinin tortusu zihinlerden silinmek üzere. Bireysel küçük çabalar saman alevi gibi anlık aydınlanma sağlıyor. Fakat parçaları birleştirip bütüne vâkıf olabileceğimiz çalışmalara sahip değiliz.

Bu olumsuz tabloyu bozan gelişmeleri görmezden gelemeyiz. Televizyon dizileri bu unutulmaya yüz tutmuş bazı gerçeklerle yüzleşmemizi sağlıyor. İzlenme rekorları kıran Kurtlar Vadisi’nin yayınlanabiliyor olmasını, bütün eleştirilere rağmen olumlu buluyorum. Birebir oturmaması için yapılan küçük senaryo değişikliklerine rağmen her bölüm ‘Biz bunu bir yerlerden hatırlıyoruz’ psikolojisiyle seyrediliyor. Zaten rekor düzeyde seyirci çekmesinin sebebi de gerçek hayattaki karşılığı. Aksiyon değeri daha yüksek mafya dizilerinin bu ilgiyi yakalayamıyor olması, bu izahı güçlendiriyor. Mafyayı özendiriyor, ya da ölçüsüz şiddet kullanımı gibi eleştiriler haklı olabilir. Toplumsal nisyan üzerindeki perdeyi aralayabiliyor olmasının daha önemli olduğunu düşünüyorum.

Benzer bir diziyi Samanyolu Televizyonu başlattı. Kurtlar Vadisi’yle ilgili eleştiriler dikkate alınmış olacak mafyatik yapılanmalar ve şiddete sınırlama dikkat çekiyor. Her bölümünü ‘Biz bu olayı nasıl unutmuşuz?’ hayıflanmasıyla seyredi yorum. Yakın geçmişte yaşadığımız ama bugün zihnimizin arka odalarında tozlanmaya yüz tutan hadiselere televizyon diliyle ışık tutuluyor, bazı ihmal edilmemesi gereken noktalara mim konuyor.

Şubat Soğuğu, ‘kötülerle kendi dillerinden konuşmak’ gibi bir konsept değil, her ortam ve şartta doğru mücadeleyi esas aldığı için eleştirilebilecek noktalara yakalanmıyor. Polisiye tedbirlerle vakaların üzerine giden kahraman ya da kahramanlar üretmek yerine problemi kökünden çözebilecek tefekkür ve aksiyon hamlesine vurgu yapması da yerinde tespit. Vicdan ve sağduyunun cisimleşmiş hali olarak karşımıza çıkan tarih öğretmeni Tahir Mutlu’nun varlığı, onca yıkım hamlesine rağmen ayakta kalabilen Türk halkının direnç noktasını gösteriyor. Bizi birbirimize kırdırmaya çalışan provokasyonları toplumsal vicdanın sağduyulu sesine kulak vererek boşa çıkarmadık mı? Bu ses gür çıkmaya ve biz ona kulak vermeye devam ettiğimiz müddetçe cemiyetler ve konseyler emellerine ulaşamayacak.

Televizyonu ‘aptal kutusu’ konumundan kurtaran projelere eksiklerine rağmen destek verilmeli. Merakla bekliyorum, devlet içindeki çetelerin sol ayağını kim, ne zaman deşifre etmek için harekete geçecek. Mesela 9 Mart olayını irdeleyecek bir dizi hiç fena fikir değil. Gazeteci Hasan Cemal’in ‘Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım’ kitabı incelenirse senaryonun ham halde hazır olduğu da görülür. Birbirinin öksürüğünü bile taklit eden televizyonlar böyle bir reyting fırsatını niye değerlendirmezler anlayabilmiş değilim.

Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 23:16

İLGİLİ HABERLER