Medya
  • 30.8.2004 13:35

MEHMET ŞEVKET EYGİ'DEN OLAY SÖZLER: MÜSLÜMAN HANIMLAR BESLEME GİBİ...

Ayşe ARMAN/ HÜRRİYET Müslüman hanımlar beni affetsinler ama besleme ve hizmetçi gibi dolaşıyorlar... O kadar rüküşler! Ben daha farklı biriyle karşılaşacağımı düşünüyordum. En azından bu kadar yumuşak, bu kadar cool ve kendisiyle barışık olacağını hayal etmiyordum. Bir kültür şoku yaşadığımı itiraf etmeliyim. Konuşurken ondan bir huzur geçiyor size. 70 yaşında olmasının mutlaka etkisi vardır. Ama tek başına bununla açıklayamazsınız. Bir defa bilgili, çok bilgili, bildiğini gerçekten iyi biliyor ve sizinle paylaşıyor. Öğretmen üslubuyla değil, bilge bir arkadaşınla sohbet edermiş gibi. İslami kesimin simge isimlerinden olan Mehmet Şevket Eygi, GS ve Mülkiye mezunu. Şaşırtıcı değil mi? Lise arkadaşları onun için ‘en ileri gerici’ diyor. O ise bütün bunlara gülüyor. Kendini Müslüman Türkiyeli olarak tanımlıyor. Bize de o zaman şu soruyu sormak düşüyor: ‘Peki biz neyiz?’ Cevap veriyor: ‘Dini vecibelerinizi yerine getirmiyorsanız sosyolojik Müslüman!’ Mehmet Şevket Eygi, kolaycı bir benzetmeyle, kendisi kabul etmese de, İslami kesimin Yalçın Küçük«ü. Eleştirileri ve özeleştirileri kolay kolay hazmedilecek türden değil, insanı düşündürüyor. Kaybedecek hiçbir şeyi olmadığı için de, bütün fikirlerini olabilecek en açık, en net ve en sert şekilde söylüyor. Bir de Mehmet Şevket Eygi, deli gibi estetik, güzellik ve sanat meraklısı bir adam. Bu yüzden hiç çekinmeden Müslümanların hayat tarzı, giyim tarzı üzerine açıyor ağzını yumuyor gözünü... Sizin kendi cemaatinize biraz hoyratça yaklaştığınızdan söz ediliyor hep. Bunda GS«li olmanızın etkisi olabilir mi? - Kabul etmiyorum efendim böyle bir şeyi... Pek çok şeyi beğenmemenizin nedeni GS«li olmanız değil mi! - Değil efendim. Ben özeleştiri yapan bir Müslümanım. Bunun da GS’lilikle alakası yok. Kibirli tipler çıkabilir o okuldan, ama ben kibirli değilim. Siz kendinizi nereye ait hissediyorsunuz? - Ben Türkiyeliyim. Onu anladım da. Oraya ait değilsiniz, buraya ait değilsiniz. Ne Erbakan«a yakın oldunuz ne Fethullah Gülen«e ne de Tayyip Erdoğan«a... Siz varlığınızı nasıl sürdürüyorsunuz? - Efendim, kan grupları içinde de diğer bütün gruplara kan verebilenler vardır. Ben Türkiye’deki çeşitlilikleri kabul eden, fakat o çeşitliliklerden hiçbirine yamanmayan biriyim. Biraz ortada ve boşluktasınız... - Ortadayım. Ama boşlukta değilim! Pardon! Peki, siz inzivada mısınız? - Hem inzivadayım hem kalabalıkların içindeyim efendim. O nasıl oluyor? - İnsanlar çok büyük patırtılar gürültüler içinde bile yalnızdırlar. Ben yalnız yaşamaktan hoşlanan biriyim. Başka türlüsünü de bilmiyorum zaten. Benim hiçbir zaman renkli televizyonum olmadı mesela. 1984«te tutuklanmıştım, epey maceradan sonra Şile Cezaevi’ne gittim. Orada vaktimi geçirmek için siyah-beyaz bir televizyon edindim. Hapisten çıktığım vakit onu eve getirdim, bozuluncaya kadar baktım. Ama bozulunca yerine bir televizyon almadım. Ben gazete de okumam, sadece internetten başlıklara bakarım. Cep telefonu filan da kullanmam. Geçenlerde ev telefonum 5 gün bozuldu. Meğer ne büyük rahatlıkmış... Size ulaşmak isteyince n’apıyor insanlar? - İşleri ne arasınlar! Sizce Türkiye«de İslam aydını var mı? İdeolojinin ileri gitmesine yardımcı olan, katkıda bulunan, kafası karışık Müslümanların ufkunu açan birileri... - Yok efendim! İsnisnai birkaç kişi vardır ama onlar kuralı bozmaz, Türkiye«de şu anda İslam aydını yok... Sizin dışınızda mı? - Yoo kesinlikle. Ben okur yazar biriyim. Yemin etsem başım ağrımaz! Aydın olmak başka bir şey. Bunu entelektüellikle de karıştırmamak lazım. Okur- yazarlık bir bakıma entelektüelliktir. Ama aydın olmak çok zor. Çok yüksek bir bilgi boyutuna sahip olmak lazım. Kim o yüksek bilgi boyutuna sahip bir iki kişi? - İsim verir miyim? İsimlerini vermediğim kimselerin sonra beni bir kaşık suda boğacaklarını bilmez miyim? Peki sizce Türkiye«de siyasetteki ve sosyal hayattaki Müslümanlar olması gerektiği gibi mi? - Yok efendim. Türkiye Müslümanları tarihi arıza ve kazalar sebebiyle kalitelerini son derece yitirmiş, köylü ve bedevi zihniyetine saplanmış Müslümanlardır... Peki doğru düzgün Müslüman siyasetçi var mı? - Yok efendim. Olsaydı görünürdü... Peki liderler nasıl sizce? Olması gerektiği gibi mi?.. - Onlar hakkında fazla konuşmam, kendilerine hürmetlerimi sunarım. Mesela Başbakan Tayyip Erdoğan, sizden kalite kontrol açısından geçer not alabilir mi? - Şimdi şu var: Türkiye«de büyük kesimler var. İslamcı kesim, Türkçü milliyetçi kesim, Atatürkçü kesim, çağdaş kesim, laik kesim... Bunların hiçbirinde vasıflı seçkin üst tabaka yoktur. Anladım, kalite kontrol açısından arkadaş kaldı! - Evet efendim. Bu her şeye ve herkese meydan okuyan haliniz, sizi ürkütmüyor mu? - Ben gerçekçi bir insanım. Benim beğenmeyişim ne kibirden ne paranoyak tezahürlerden oluşuyor. Dünyaya bakıyorum, Türkiye«nin döküldüğünü görüyorum. Gerçekçi olmak bir suçsa, ben bu suçu kabul ediyorum! Peki ne yapacağız? - Sorgulayacağız. 80 sene Türkiye’yi idare etmiş adamların yakalarına yapışacağız. Onlar ölmüş olsalar bile! Türkiye neden Ortadoğu’nun bir Japonya’sı olmadı diye soracağız? Hadi Japonya’yı geçtim, neden bir Güney Kore olamadı, Tayvan olamadı? Neden Singapur kadar olamadı? Yunanistan kadar bile olamadık. Bu, bizi idare edenlerin suçudur! 80 senedir Türk üniversiteleri Türkiye«ye Nobel veya benzeri bir ödül kazandıramadılar... Sizce Müslümanlar iyi giyiniyorlar mı? - Hayır efendim. Kadınlar mı daha zevksiz, erkekler mi? - İkisi de zevksiz! Ama zevksizlikte erkekler daha öne geçerler... Nedir mesela kadınların kılık kıyafetinde zevksiz bulduğunuz şeyler? - Kılık kıyafetlerinde tahammül ötesi renkler kullanıyorlar. Cırtlak pembeler filan. Sonra, rüküş bir frapanlık içindeler. Uyum derseniz o da yok. Bir takım Müslüman hanımlar, beni bağışlasınlar ama besleme ve hizmetçi gibi dolaşıyorlar! Dünya kadar yazı yazdım bu konuda: ‘Tesettüre kalite getirmek istiyorsanız mutlaka Paris, Milano ya da Japonya’daki modaevlerinden yardım almanız gerekiyor’ dedim. Bu sözünü ettiğiniz destekleri mesela Emine Erdoğan alıp, bir başbakan eşi olarak farklı giyinebilir ve rol modeli olabilir.... - Yapmıyorlar efendim! Fikir kabul etmiyorlar. Oysa, işbirliği gerekiyor. Bunda kompleks yapacak bir şey yok. Yves Saint Laurent’la, şununla bununla anlaşacaklar. Bunu Pakistan Havayolları seneler evvel yaptı, hosteslere kapalı kıyafet yaptıracaklardı, Cardin’le anlaştılar. Bütün dünya beğendi. Biz diyoruz ki, ‘Ben Müslüman’ım, öyleyse bu tesettür kıyafetini ben kendim halledeceğim.’ Ama yapamıyorsun, rüküş oluyorsun! Tesettür sadece dini bir mesele değil ki, aynı zamanda bir kültür, bir medeniyet ve bir sanat meselesi. Giyim kuşamda hangi ülke, hangi metropol dünyada merkezse, gideceksin onların rehberliğini kabul edeceksin. ? senelik İslam medeniyetinde kadınlar bir ara çok güzel giyinmişler, şimdi bize yardım edin’ diyeceksin. Böylelikle, en azından kıyafetlerimizde köylülükten ve bedevilikten sıyrılacağız. Ama ne mümkün! Parası olanların, bu konuda aklı yok. ‘Madem param var, ben yaparım!’ diyor, gidiyor binlerce dolar veriyor, yine rüküş oluyor. Başına 1 milyarlık eşarp takıyor ama işte yine yakışmıyor, yine yakışmıyor... ESAS HAS GS’Lİ BENİM Batı’ya açılan pencereden çıkıp, kıblede durmak nasıl bir şey? - Gayet normal bir şey! GS, bir İslam okuludur. Osmanlı İmparatorluğu zamanında Robert Kolej’e karşı Türkiye’yi, Türkleri ve Müslümanları korumak maksadıyla açılmıştır. Nitekim, 1909«a kadar da okulda 5 vakit namaz kılmak mecburiydi... Kendinizi bir ‘imalat hatası’ olarak görmüyorsunuz yani! - Ne münasebet! Kopukluk olmuştur, GS«yi hedefinden saptırmışlardır... Nasıl yani? GS«den çıkanların normalde sizin gibi ‘İslamcı’ mı olması lazım? - İslamcı değil efendim. Ben zaten İslamcı değilim. Ben Müslüman bir Türkiyeliyim. Ayıptır sorması ben neyim?! - Siz de Müslümansınız. Ama dini vecibelerinizi yerine getirmiyorsanız, sosyolojik Müslümansınız! GS’den mezun kaç tane sizin gibi kendini Müslüman Türkiyeli diye tanımlayan insan vardır? - Öyle ama... Bu benim suçum değil. Okulu hedefinden şaşırttılar. Diyorum, amaç Müslüman Türkiyeli yetiştirmekti... Peki siz Batı’ya açılan pencereyi niye açmadınız? - Açmadığımı kim söyledi? Benim 50 bin kitaplık kütüphanemin yarısı Batı dillerindedir. Hálá çoğunlukla Fransızca okurum. Yani ‘Normal GS«li sizsiniz, diğerleri anormal!’ Bunu mu anlatmaya çalışıyorsunuz? - Hiç öyle bir şey söylemiyorum. Ortada kopukluktan kaynaklanan bir çeşitlilik var. Ama ben bu ülkenin kimliğinin temel faktörlerinden olan İslam’a karşı olan ve onunla savaşan birini normal GS«li olarak kabul etmiyorum, onu da söyleyeyim! GS«lilik ruhu açısından Fatih Altaylı«yla sizin aranızda bir fark var mıdır? - Vardır tabii. Dünyaya bakışımız, inançlarımız, görüşlerimiz uyuşmaz... Ben o açıdan söylemedim. Hani bazı liselere, fakültelere insanlar aidiyet hisseder ya. O ruhu hayat boyu taşır ya... - Efendim, Türkiye«de birbirini tutan 3 zümre vardır: GS’liler, Mülkiyeliler ve Masonlar. Ben ilk ikisine dahilim. Çünkü daha sonra Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldum. Bunlar birbirlerini tutarlar. Ama ben yapmam. Zaten bazı GS«liler şöyle diyorlarmış: ‘Gericinin de en ilerisi bizden çıkar!’ Siz ne diyorsunuz buna? -Gülüyorum efendim. Ben gericiliği kabul etmiyorum ki... MÜSLÜMANLAR KÖYLÜ VE BEDEVİ Neden Müslümanları köylülük ve bedevilikle suçluyorsunuz? - Efendim, ben bedevileri ve köylüleri insan olarak hor görmüyorum. Bu çok ayıp bir şey. Ama bu sosyolojik bir hadisedir. Türk toplumu, zaten en zengin seçkin görünenler dahil olmak üzere, istisnalar haricinde, buram buram bedevilik, köylülük ve varoş kültürü kokan bir toplumdur... Bu söylediklerinizde bir küçümseme yok mu? Bu kibirli bir davranış değil mi? - Değil efendim! Bende fikir öfkesi denilen bir şey var. Ben memleketimin haline bakıp öfkeleniyorum. Bu da üzüntüden kaynaklanıyor. Ben sadece Müslümanların kaliteli olmasını istemiyorum ki, laiklerin, çağdaşların, İslam’dan uzaklaşmış insanların, hatta ateistlerin de kaliteli olmasını istiyorum. Çünkü kaliteli bir ateist, o ülkedeki dominant dinle savaşmaz. Kaliteli olunduğu vakit, kavga çıkmaz... Siz sohbet etmek için kaliteli bir ateisti, kalitesiz bir Müslümana tercih eder misiniz? - İslamiyet’e saldırmıyorsa evet. BUGÜN İSLAM’IN ÖNÜNDE SON BİR ENGEL KALMIŞTIR: MÜSLÜMANLAR Sosyolojik bir hadise olarak şunu söylemeliyim: Bugün Türkiye’de İslam’ın önünde son büyük bir engel kalmıştır, o da Müslümanlardır! İslam çok yüksek bir şey, Müslümanlar çok aşağıda kalmıştır... İKİNCİ BÖLÜM Ayşe ARMAN Türban önemli bir hadise değildir Mehmet Şevket Eygi gibi biriyle röportaj yapıp onun anlattıklarını tek güne sığdırmak olanaksız. Anladınız, röportajımız dünden devam ediyor. Sizi uyarmak isterim, çarşamba da devam edecek... Siz türban ve imam hatipler konusunda ne kadar keskinsiniz? - Türban çok önemli bir hadise değildir! Bayraklaştırılmış, sembol hale getirilmiş bir hadisedir. Müslümanlar son 30 sene içinde ‘Yok Ayasoyfa açılsın, yok türban serbest bırakılsın!’ gibi iki sloganla çok vakit harcadılar. Bugün hem siyasal İslam’da hem de laik kesimde türban bir bayrak ve sembol haline getirilmiştir. İmam Hatip’lere gelince, Türkiye’de 500 küsur İmam Hatip okulu açılması yanlışlıktı. Müslümanların özel lise açmaları lazımdı. Ve onların devlet liselerinden üstün olması lazımdı... Bu arada siz Fethullah Gülen’in okullarını da beğenmiyormuşsunuz, ‘Bunlar dershane gibi!’ diyormuşsunuz. - Ama öyle. Adam gibi liselerde, edebiyat, lisan, tarih ve sosyal kültürle ilgili dersler öğretilir. Fizik, kimya, geometri ve cebirle lise olmaz! Size insanlar neden tahammül ediyor? - Benim tahammül edilmeyecek neyim var ki? Çünkü siz çıkıntı bir tipsiniz ve hafif arıza... - Tahammül edilmesinin ana sebeplerinden biri bence şudur: Benim fikirlerimi kabul etmeyenler bile benim samimi bir insan olduğumu bilirler. İkincisi de ben Türkiye’yi gerçekten seven biriyim. Bütün bu çıkışlarınızı ilgi çekmek için ya da bilge gibi görünmek için yapıyor olabilir misiniz? - Ben de kendime soruyorum bu soruyu ve bunun için yapmadığım cevabını alıyorum. Ben eli kalem tutan ve biraz düşünebilen bir Türkiyeliyim. Ülkemin iyi olması için birtakım duygular var içimde. Bunları yazıyorum... MÜSLÜMAN BASIN İKİNCİ LİGDE Müslüman sosyetesi diye bir grup var mı? - Var. Zenginler ya, kendilerini İslamiyet’in üst tabakası gibi görüyorlar! Ne yazık ki, kaliteli ve vasıflı olduklarını söylemek çok zor... Ne derece olması gerektiği gibi Müslümanlar? Mesela çevreye önderlik edebiliyorlar mı? - Edemiyorlar. Medyayı ele alalım. Gazete konusunda bir türlü önde koşamıyorlar mesela. Hep 2. ve 3. ligde kalıyorlar. Bunun sebebi şudur: İnsan kişiliğinin üç boyutu vardır. Birincisi bilgi-kültür boyutu, ikincisi aksiyon-ahlak boyutu, üçüncü de estetik ve sanat boyutu. Müslümanlar bu üçünde de yeterli potansiyele sahip değiller. Peki ne kadar lükse düşkünler? - Bakın, Türkiye lüks konusunda tamamen hasta ve dengesini yitirmiş bir toplumdur. Müslümanlar da tabii bundan bol bol nasibini almıştır. Müslümanların içinde 250 bin Euro’luk lüks ciplere binen birtakım insanlar var. Bunları ayıplamaktan başka bir şey yapamıyorum. Bir de görgüsüzler. Benim bir vecizem vardır: ‘Senin evdeki salonunu göreyim, ne mal olduğunu söylerim!’ Kendi geleneksel kültürüne bağlı olduğunu söyleyen bir Müslüman’ın evine gidiyorsun, saçma sapan koltuklar, kanepeler, vitrinler, büfeler, halılar. Hiçbir kalite yok, hiçbir sanat yok. ‘Ama ben Müslümanım’ diyor. Senin Müslümanlığından ne olacak! Ne olması gerekiyor salonunda? - Yerde nefis el dokuması kök boyalı halılar görmeliyim. Sonra, duvarlarda bizim geleneksel sanatlarımızdan bir şeyler fark etmeliyim: Bir ferman, bir gravür, bir hüsnü hat, yani Arapça güzel yazı örneği. ‘Ben zenginim’ diye ortalarda dolaşıyorsan, hava atıyorsan bunları bileceksin. Bilmiyorsan kendine hoca tutup öğrettireceksin. Eline imkan geçen bir Müslümanın cahil kalmaya hakkı yoktur! Eğer bir Müslüman, cahil bir Müslümansa, İslam’ın temsilcisi rolüne soyunması suçtur. ‘Hem kel hem fodul’ diye bir laf var. Sen İslam’ı bilmiyorsun, İslam medeniyetini, sanatlarını bilmiyorsun, paranı nasıl harcayacağını da bilmiyorsun, kalkıyorsun İslam’ın temsilciliğine soyunuyorsun. Bu cinayettir! YALÇIN KÜÇÜK«ÜN TETKİKLERİ BENDEN DAHA DEĞERLİDİR Yalçın Küçük Bey’in Sabetaycılık tetkikleri benimkilerden çok daha değerlidir. Ben bu konuda gazete köşe yazıları kaleme almışım, o ise efendim, ilmi araştırmalar yapmıştır. 5 tane kitap yazdı. Sabetaycılık Türkiye’nin önemli bir meselesidir. Türkiye’nin bilinmeyenidir. Ama pek tabii insan araştırma yaparken yanılabilir, bazı iddialarında hataya düşebilir. Bu normaldir. Ben Yalçın Küçük’ü çok ciddiye alıyorum. GS’YE 1940’TA GİRDİM Lisede okurken de aynı şiddette Müslüman mıydınız? - Çocukluğumdan beri dindar bir insandım ben. Ama talebeyken her zaman günde 5 vakit namaz kılamıyordum, GS«de o yaşta yatılı bir çocuğun 5 vakit namaz kılması kolay değildi. Yıl kaçtı? - 1940«ta girdim, 52«de çıktım. 12 sene Fransızca eğitim aldım. İlkokulu da orada okudum. Yani esas has GS’li benim! Ailenizin sizi GS«ye vermesinin özel bir sebebi var mıydı? - Taşralıyım ben. Karadeniz Ereğlisi. Evimiz, 2 ilçeyi birbirine bağlayan bir şose yolun kenarındaydı. Yakında okul yoktu. Rahmetli annem 11 sene öğretmenlik yapmıştı, onun ısrarıyla beni GS«ye yazdırdılar. Dindar insanların çocuklarını gönderdiği başka okullar yok muydu? - Yoktu efendim! O zaman dinden bile bahsetmek suçtu. Ezan bile okunmuyordu. ‘Tanrı uludur’ diye bağırılıyordu. Türkiye’deki camilerin çoğu kapalı ve haraptı. Bugünkü gibi bir İslami hareket filan yoktu. İnsanlar inançlıydılar ama İslamcılık diye bir şey yoktu. Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 22:50

İLGİLİ HABERLER