Medya
  • 13.9.2023 00:50

Sohbet : 13.. Nefsin şehveti

NEFSİN ŞEHVETİ
Düşmanı dışarıda aramayınız. 
Bir kişinin en büyük düşmanı, kendi nefsidir. Öyle bir düşmandır ki; karşılaşacağınız hiçbir düşman, bunun kadar tehlikeli olamaz. 
Diğer düşmanlar en fazla canımızı veya malınızı elinizden alır. Nefs ise Allah muhafaza imanınızı alır. Öyle bir şekilde alır ki, tıpkı tereyağından kıl çeker gibi imanınızı çekip alır, ama haberiniz olmaz. Hatta ruhunuz bile duymaz.  Nefs, ruhu kendine âşık ettiğinden ruhun olup bitenlerden haberi bile olmaz. 
Ne zaman toprağın altına girersiniz, ancak o zaman imanınızın elden gittiğini anlarsınız. O zamanda yapacak bir şeyiniz kalmaz. İman elden gidince, sonsuz saadeti kaybedip sonsuz azaba gidersiniz. 
İşte nefs böyle bir düşmandır. 
Diğer düşmanlarınızı tanır ve bilirsiniz. Fiziki olarak onları görür veya hissedersiniz. Ama nefs böyle değildir. O görünmez düşmandır. Hatta düşman olduğunu bile anlamazsınız.
Nefsin görevi;  kişiyi imansız kılmak, Rabbini unutturmaktır. Bunun için türlü türlü hilelere başvurur. Önce küçük günahlar işletir. Bunları adet haline getirir. Sonra büyük günahlara başlatır. Bunlara başlatınca zaten kişinin imanı gider.
Bu tıpkı uyuşturucu müptelalarının durumu gibidir. Küçük dozlarla bir başlandığında hep daha fazlasını istemektir. 
İşte nefs, günahlara bu şekilde başlatır. Alıştıra alıştıra gider. Ta ki o kişinin kalbini tamamen karartıp, kömür gibi olana kadar buna devam eder. 
Kalp kömürleştiğinde aslında fazla çaba gösterecek bir şey kalmaz. Bilir ki kömürleşmiş kalbe artık feyz ulaşmaz. Feyz ulaşmayacağı için de korkacak bir şeyi kalmamıştır. 
Nefsin en büyük korkusu kalbin parlaması ve dışarıdan feyz ulaşmasıdır. O yüzden önce buraya saldırır. Kalbi karartmaya çalışır.
Nefs, kişiye günahları şeker verir gibi verir. Tıpkı eczanelerden aldığınız ilaçlar gibidir. Dışı tatlı içi zehir gibi acıdır. O şekeri yuttuğunuzda içinin acılığını hiç anlamaz, dışının tatlılığına kanarsınız. Haramların kişiye tatlı gelmesinin sebebi budur. 
Şehvet, Allah yoluna harcanmayan mal ve mülk, mal ve mülk hırsı, Allah rızası için olmayan evlat sevgisi, emeksiz kazanılan para, teganni, gezip tozmak, ibadetlerden uzak durmak, dünya sevgisi bunlar nefsin şekerle kapladığı zehirlerden bazılarıdır.
Nefs faaliyetlerine; bir kişi akıl baliğ olduğu anda başlar. Ondan sonra da ölene kadar yakasını bırakmaz. 
Bunun için büyükler; çocukların küçük yaşta yetiştirilmesini istemiştir. 
Kalp ahireti, akıl dünyayı temsil eder. Çünkü kalp sevgi yeridir. Akılda sevgi olmaz. Sevgi olmayan yerde nefs olur. 
Nefs; her kötülüğü akla uydurur. Yoldan çıkanların hep aklını ileri sürmesinin nedeni budur.
Kişiyi nefsten koruyacak tek organ ise salih kalptir. Çünkü kalp, Rabbine açılan bir kapıdır. Nefsten ancak bu kapıyı sağlam tutarak kurtulabilirsin.
Nefsle mücadele çok zorludur. Bu tıpkı bir tüy sıklet güreşçinin, sumo güreşçisiyle maç yapması gibidir
Hal böyle olunca bir kişinin tek başına nefsini yenmesi mümkün değildir. Bunun için yardım ve destek gerekir. 
İşte o yardım Allahü teala’dan, destek hocasından gelir. 
O destekle kalp güçlendirilir. Parlatılır. Parlayan bir kalp nefse meydan okuyacak güce erişir. Bu gücü Rabbimiz verir.
Allahü teala’nın (celle celalühü) rızasını kazanan ve hocasının desteğini alan o kişi, bu devasa boyuttaki sumo güreşçisini yere çalar.  Yere çalınan nefs bir daha iflah olmaz. 
Acı bir mağlubiyet tadan nefs, artık o kişinin kalbinden korkar. Bu korkuyla ona tabi olur. 
Nefs köpek gibidir. Kuyruk sallaması ve havlamasına bakmayınız. 
Havladığında sopayı gösterirseniz hemen kaçmaya başlar. Korkup kaçarsanız o sizin üstünüze gelir ve kovalamaya başlar. 
Bu tür kavgalarda kalp, aklı susturur. Aklınız susturulduğu anda kişi pamuk gibi olmuştur. 
Aklına güvenen ahmaktır.  Âdem aleyhisselâmdan beri insanların başı hep akıl yüzünden belaya girdi. Nefis akılı kullanır. 
Akıl, her imansız gibi korkaktır. Tıpkı köpek gibidir. 
Bizim buradaki kastımız Nefs-i emmare’dir.
Müslümanın birinci vazifesi; nefsine, şeytana uymayıp ve kötü arkadaşlara, azgın, âsî kimselere, anarşistlere aldanmayıp, kanuna karşı suçlu olmaktan, Allahü teâlâya karşı da günah işlemekten sakınmaktır.
Kalbleri Hak teâlâdan yüz çevirenlere verilen dünyalıklar; hep harâblıkdır, felakettir. Şeker hastasına verilen tatlılar, helvalar gibidir.
Kalb, nefse uyup, küfr veya günah yapmak isteyince, Allahü teâlâ, bu kula acırsa, küfr ve günah işlemesini istemez. O da, yapamaz. Acımazsa, işlemesini ister ve yaratır. Karşılığını da verir. O hâlde insanın azaplara, felâketlere sürüklenmesine sebep, kendisidir. Kalbinin İslamiyet’e uymayıp, nefsine uymasıdır.
Yüce Allah insana, kendi nefsine düşmanlık etmesini ve nefslerin, Allahü teâlâya düşman olduğunu bildirdi ve nefs ile cihâd etmeğe cihâd-ı ekber ismini verdi.
Peki şeytan bu işin neresinde?
Yüce Allah Kur'an-i Kerim'de; kötülüğü emreden nefis (Nefs-i Emmâre) ile kınayan nefsi (Nefs-i levvame'yi) sadece birer defa zikretmesine karşılık şeytanı defalarca zikretmiş ve ondan korunmanın gerektiğini değişik şekillerde ifade etmiştir.
Bunu da, sadece insanın şeytana uymamak ve dalalete düşmemek için uyanık olmasını sağlamak amacıyla yapmıştır. Çünkü şeytanın nefis üzerindeki etkisi, mikrobun vücuttaki etkisi gibidir. 
Mikrop, vücudun zayıflığını fırsat bilir. Onu tahrip edip yok etmek için bu zayıflık anını bekler ve saldırır. 
Vücut, mikroba karşı bağışıklık kazanmamışsa mikrobun elinden kurtulamaz. 
Şeytan da aynen mikrop gibidir. Nefsin zayıflığını ve hastalığını fırsat için bekler. 
Bu fırsatı ele geçirir geçirmez, ona saldırır.
Nefs, şeytanın vereceği vesveselerden kurtulabilmesi için sağlıklı olmak zorundadır. Vücut sağlığından murad, kalp sağlığıdır. Yürek bozuk olsa da kalp sağlam oldukça bir tehdit yoktur.
Şeytanın giriş kapıları olan nefsin hastalıkları, insanın eksiklikleridir. 
Bu hastalıklar veya eksikliklerden bazılarına örnek verme mahiyetinde şöyle sıralanabilir:
Zayıflık, ümitsizlik, öfke, emelsizlik, şımarıklık, aşırı sevme, kendini beğenme, yersiz övünme, zulüm, azgınlık, inkârcılık, nankörlük, acelecilik, başıboşluk, serserilik, cimrilik, açgözlülük, hırs, münakaşa, gösteriş, şüphe, kararsızlık, cehalet, gaflet, düşman olmada katı davranma, aldatma, yalan iddia, sabırsızlık, şikâyet ve yakınma, infak etmeme, isyankârlık, inatçılık, zorbalık, haddi aşma, mala düşkünlük, çok yemek çok uyumak ve dünyaya dört elle sarılma. 
Bunlar, nefsin bazı hastalıklarıdır. 
Bu hastalıklar aracılığıyla şeytan, kişiyi imansız etmek için harekete geçer. 
Bütün bu hastalıklarından kurtulması ve sıhhat ile afiyete kavuşup hak ve hayır ile mutmain olması için yapılacak mücahede yoluyla ( Sâlikin; nefis, şeytan ve düşmanla mücadele etmesi) nefis tedavi edilmeden, şeytanın kovulması ve aldatmasının önlenmesi mümkün değildir. 
Nefis bu hastalıklardan kurtulup mutmain olunca; insanın kalbi; Allah'ın zikri, şeytandan sakınma, güç ve kuvvetin Allah ile mümkün olduğunu itiraf etme, gökleri ve yeri ayakta tutan ve yok olmaktan koruyan Allah'a yönelme gibi insanın maneviyatını güçlendiren ve ruhi kalitesini yükselten faziletlerle dolar. 
Şeytan, bu duruma yükselen insandan artık çekinmeye başlar ve herhangi bir yolda böyle bir insanla karşılaşmaktan kaçınır. 
Hangi fırkadan olursa olsun, nefsine uyan ve kalbi bozuk olan, Cehenneme gidecektir. 
Her Mü’min, nefsini tezkiye için, yani nefsin yaratılışında mevcut olan küfrü ve günahları temizlemek için, her zaman çok (Lâ ilâhe illallah) okumalı ve kalbini tasfiye için, yani nefsten ve şeytandan ve kötü arkadaşlardan ve zararlı kitaplardan gelen küfürden ve günahlardan kurtarmak için, (Estagfirullah) demelidir. 
Ahkâm-ı islâmiyyeye uyanın duaları muhakkak kabûl olur. 
Namaz kılmayanın, açık kadınlara ve avret mahalli açık olanlara bakanların ve harâm yiyip içenlerin ahkâm-ı islâmiyyeye uymadıkları anlaşılır. Bunların duaları kabûl olmaz.
Sözün kısası, nefs-i emmâreden hâsıl olan kötülükler, insanın kendi hastalığıdır. Öldürücü zehirdir ve kullukla bağdaşmaz. Dışardan gelen kötü istekler, şeytandan gelmiş olmakla berâber, geçici hastalıklardan olur. Ufak bir ilaç ile kolayca giderilebilir. Nisâ sûresinin yetmiş altıncı âyetinde meâlen, (Şeytanın aldatması, elbette za’îfdir) buyuruldu.
Rabbim cümlemizi nefsin vesvesesinden, şeytanın şerrinden korusun (ÂMİN)

METİN ÖZER/HABERVİTRİNİ

 

Güncellenme Tarihi : 13.9.2023 01:02

İLGİLİ HABERLER