Gündem
  • 23.4.2006 13:31

WASHINGTON BÜYÜKELÇİSİ ŞENSOY'DAN HASSAS AÇIKLAMALAR

Aralık 2005'te atanan ancak görevine resmen geçen ay itimatnamesini Başkan Bush'a verdikten sonra başlayan Washington Büyükelçisi Nabi Şensoy ilk geniş kapsamlı söyleşisini AKŞAM'la yaptı. Şensoy, Ermenilerin lobi faaliyetleri, İran gerginliği ve Hamas gibi birçok hassas konuda kapsamlı açıklamalarda bulundu.

ABD'deki Yunan ve Ermeni lobileri çok etkili, Türkiye'nin ise etkili lobi faaliyetinin olmadığı ortada. Bunu gözden geçirmeyi düşünüyor musunuz?

Lobi faaliyetlerini gönüllü olarak katılımla yapılan kişilerin yaptığı lobi bir de kayıtlı bir şirket tarafından yapılan lobi faaliyeti olarak ayırmak lazım. Onların lobi şirketlerinin ne kadar etkili olduğunu bilmiyorum ama bizim ilki anlamında Amerika'da karşılaştığımız en büyük sorun aleyhimizde olan Yunan ve Ermeni lobilerinin etnik çoğunluk olarak avantajlarının bulunmasıdır. Her iki kesimde neredeyse 3 kuşaktır burada olmaları ve hassas bölgelerde (Hollywood gibi) yerleşmiş aynı zamanda Amerika'da iyi eğitim almış ve yeterince zenginleşmeleri nedeniyle bu avantajları çok iyi kullanıyorlar.Türk hükümeti son beş yıldır lobi faaliyetini profesyonel anlamda anlaştığı şirketle sürdürebiliyor. 'Livingston' şirketiyle çalışıyoruz. Livingston bir süre meclis başkanı idi. İyi bir performans göstermiş olacak ki benden önceki büyükelçilerimiz kendisiyle bugüne kadar çalışmışlardır.

Peki Kongre'yle ilgili yeni bir stratejiniz olacak mı? Türkiye Amerika'da hep kendini savunmak zorunda kaldı, önce Yunan ambargosu şimdi de

Ermeni soykırım iddialarıyla uğraşmak zorunda kalıyor. Ne zaman karşı atağa geçeceğiz?

Türkiye, Yunan ve Ermeni lobisi gibi Washington'da etkili olamamaktadır. Eğer ülkenizin prestiji yüksek ise, yönetimdeki 'anahtar' konumundaki kişilere rahat ulaşabilirsiniz ama ülkenizin prestiji yüksek değilse bu çok zor. Ben göreve başladığım günden itibaren bu kişilerle görüşmeye çalışıyorum. Şunu anladım ki Washington'da her gün yüzlerce kişiyle görüşmek yerine belki 2-3 kişiyle görüşüp ve onların yüzlerce kişiye etki yapmasını sağlamak iyi bir yöntemdir. Bu da 'odaklanma çalışması'yla mümkün.

BASINI ETKİLEMEK ZOR

Amerika'da basını etkilemek kolay değil. En güçlü PIAR şirketini tutsanız da sizin imajınızı yenilemesi çok zordur. Türkiye'de basında bazen hatırla birşey yapmak mümkünken Amerika'da mümkün olmamaktadır. Bu nedenle Amerika'da Türkiye'ye yapılan haksız saldırılara kamuoyu nezdinde karşılık vermek istediğimizde bile herhangi araştırmamızı veya yazımızı kolay kolay yayınlatamıyoruz. Özellikle Ermeni ve Yunan konusunda yazdıklarımız süzgeçlerden geçiriliyor. Örneğin New York Times gazetesinde içinde soykırım iddiasını yalanlayan hiçbir makaleyi yayınlatamıyoruz. Bu gazete Ermeni soykırımını kabul ettiği için aksi bir şey yayınlamamaktadır.

Soğuk savaş döneminde Türk ve Amerikan tarafları birbirlerinden ne beklediğini biliyorlardı. Stratejik ortaklık devam ediyor dediniz. O zaman bu ortaklıkta iki taraf birbirlerinden ne bekleyebilir?

Çok doğru bir tanımda bulundunuz. Evet, soğuk savaş döneminde taraflar birbirlerinin beklentilerini biliyorlar ve bunu stratejik ortaklıkla tanımlayabiliyorlardı. Bunlar oldukça kesin çizgilerle belli idi. Hele iki bloklu bir dünyada bu daha açık konabiliyordu. Ama şimdi bloklar kalktı eski düşmanlar dost oldu. Artık 1990'lardan sonra değişen bir dünya var. Bu da hepimizin bildiği gibi 15 yıl gibi kısa bir süre içinde yerine oturmaz.

Ama şimdi tek bir süper güç kaldı. Bu süper güç de bütün dünyanın dertleri ve problemleriyle uğraşmak zorunda kaldı. Türk-Amerikan stratejik ilişkisinin çerçevesini bugün başka şeyler dolduruyor. Terörizmle mücadele, kitle imha silahlarının yayılmasını önleme gibi konular. Her iki tarafın konumu eskisi gibi değil bu nedenle her iki ülkenin birbirlerinden beklentilerini tam olarak tanımlayamıyoruz. Onun için biz ilişkilerimizde beklentilerimizi gerçekci tutmalıyız. CSIS'deki konuşmamda da aynı şeyi söyledim. Şimdi sancılı bir dönemden geçerken herkes kendini değişen dünya düzenine adapte etmeye çalışıyor. Uluslarası kurumlardan tutun da her iki ülke arasındaki ikili ilişkilere kadar her şey tamamen gerçeklere adapte etmekten geçiyor.

CSIS'deki konuşmanızda İran konusunda yaklaşımlar değişik ama hedef aynı dediniz. Bush yönetimi 'ya bizimle ya da bize karşı' yaklaşımı sergilerken Türkiye'nin farklı yaklaşımlarını nasıl buluyor?

Amerika ile ilişkiler söz konusu olduğunda hedef birliğini gerçekleştirmekte başka yollar aranmasını yadırgamamak gerekli. Eskiye göre Türkiye ilişkilerinde daha farklı yollar takip etmeye başladı. Amerika'nın çıkarı bölgemizde bir ülkeyi izole etmeye yönelikse Türkiye'nin çıkarı tüm bölgeyle diyalog sürdürmeye yöneliktir. Çünkü biz o bölgenin insanı ve ülkesiyiz olaylar bizim sınırlarımızda cereyan ediyor. Orada olan gelişmeler en başta Türkiye'yi etkiliyor ve etkiler menfi oluyor. O nedenle bizde bu bölgelerde başka yolları takip etmek imkanı var mı yok mu onlara bakıyoruz. O nedenle demokrasi bölgemizde ne kadar yaygınlaşırsa daha huzur içinde olacağız. Örneğin Hamas'ın yönetime geçmesi kötü bir şey olmayabilir. Hamas'ın geçmişine rağmen Amerika bile seçimlere iştirak etmesine bir şey demedi. Seçim bittikten sonra madem iktidar görevini halk onlara verdi, siz de o zaman Hamas'tan şimdi hükümet olma zorunluluğunu yerine getirmesini yani muayyen bir davranış biçimi sergilemesini beklersiniz, aksi takdirde uluslarası toplum sizi kabullenmez. Zamanında Amerika bu bölgelerde demokratik olmayan rejimlere desteklemişti şimdi ise'demokratikleşmeyi' ön planda tutuyor.

POLİTİKAMIZ DEĞİŞMEDİ

ABD ile birbirimizi yavaş yavaş anlayacağımızı düşünüyorum. Gayeler bir ama o gayeye giden yollarımız değişik. Biz bu konuda biraz daha fazla anlayış görmek istiyoruz daha doğrusu. Amerika yavaş yavaş Türkiye'nin kolaylaştırıcı işbirliği yaptığını anlayacak. Terörle mücadele bizim ortak gayemiz. Her iki taraf da birbirinin konumunu daha iyi anlamalı. Amerika bizim komşularımızla olacak sıkıntıların bizi daha zora sokacağını anlamalı. Irak konusunu alın, Hamas konusunu alın, bunların hiçbiri Türkiye'nin politikalarını değiştirdiğine dair bir işaret değildir. Yönünden en ufak bir şekilde şüphe etmeye gerek yoktur.

ABD yönetimi Türkiye kamuoyunu önemsemeli

Türk kamoyu'nda ABD'nin kötü bir imajı var. Bu konuya Amerikan yetkililerinin yaklaşımları nasıl ve sizden bir şey isteniyor mu?

Bu konuyu Amerikan yetkilileri gündeme getiriyorlar. Türkiye'de anti-Amerikan havanın ve anti-semitizmin yaygın hale geldiğini ve bu konunun orada daha fazla taban bulduğunu söylüyorlar. Bana göre ise Türkiye'de ne anti-Amerikanizm ne de anti-semitizm vardır. Türk kamuoyunda bu duyguların olmasında bir fayda yoktur. Ama eğer Amerikan politikaları Türk kamuoyunda eleştiriliyorsa bunu da Amerikan yönetimi dikkate almalıdır. Ve bunu nasıl düzeltmesi gerektiğine kendisi karar vermelidir. Çünkü aynı şekilde Amerika'da da Türkiye'ye yönelik bir karşıtlık söz konusudur. O zaman bu 'kamu imajı' çerçevesince her iki ülke birbirine yardım etmeli ve Amerika halkla ilişkileri bazında Türkiye ile ortak çalışma yapmalıdır.

Özal-Bush dönemi diğerlerinden ayrı

Siz Sayın Özal'ın dış politika danışmanı iken Özal ile Baba Bush devamlı konuşuyorlardı. Şu anda böyle bir üst düzey diyalog yok. Bu handikap mıdır?

Doğrusu rahmetli Özal ile Baba Bush'un yakınlığı gibi o zamana kadar hiçbir Türk Başbakanı ile Amerikan Cumhurbaşkanı arasında öyle bir yakınlık vaki olmamıştı. Biz her ikisinin o derece yakın ilişkisinin çok faydasını gördük. Bir Amerikan Başkanı'yla bazen telefonla konusmak bile çok zordur. Hele dostluk bazında görüşmek çok daha güçtür. O nedenle ben o dönemi ayrı tutuyorum.

 

Güncellenme Tarihi : 25.3.2016 07:18

İLGİLİ HABERLER