Medya
  • 3.9.2004 12:13

FEHMİ KORU: MİT MÜSTEŞARI KIZMAKTA HAKLI

FEHMİ KORU/ YENİ ŞAFAK Münasebetsiz birkaç soru Aktarma hatası yapma ihtimali olduğu veya tepki gerektiren bir cevap verilmesi durumunda ilgili şahsın etrafta olmaması sorun teşkil edebilir endişesiyle soru sorarken bir başkasına atıfta bulunulmaz. Bu bir nezaket kuralı. Şimdilerde nezakete fazla riayet edilmiyor, bu sebeple sorun yaşanabiliyor... Son örnek beni ilgilendiriyor. Zafer Bayramı resepsiyonuna katılan genç bir yazar, MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun'a, ''Taha Kıvanç köşesinde çok şey bildiği için 48 yıl FBI'ın başında kalan Hoover'a benzetmişti sizi; buna ne diyorsunuz?'' diye sormuş. Sonrasını şöyle anlatıyor: ''Müsteşarın yüzü gerildi. 'Çok çirkin ve yakışıksız bir benzetmeydi. Bize yapılan büyük bir haksızlıktır. Devlete ait bilgileri kullanarak görevimizde kaldığımızı söylemek bizim dışımızda diğer devlet yöneticilerine de hakarettir' yanıtını verdi.'' Herhalde sizler fark ettiniz: FBI'ın efsanevî başkanı J. Edgar Hoover ile Şenkal Atasagun arasında ilinti kuran ben değilim; Mehmet Eymür'e ait o benzetme... Şenkal Atasagun da herhalde ATİN sitesi okurlarından olduğu için sorudaki yanlışlığı anlamıştır. Hoover bir çok eksikliği bulunan bir FBI başkanıydı. Bekârdı ve evinde entariyle dolaştığı yaygın bir rivayetti. Bir başka rivayet de ölümünden sonra kesinleşen eşcinselliğiydi; meğer FBI'ya alıp başkan yardımcısı yaptığı bir başka istihbaratçı olan Clyde Tolson ile çok uzun yıllar karı-koca hayatı yaşamışlar... Anthony Summers, ''Hoover'ın gizli hayatı'' adlı eserinde, Meyer Lansky adlı bir Mafya babasının, ikilinin ilişkisini belgeleyen bir fotoğraf sayesinde, FBI'ın ensesinden düşmesini sağlayabildiğini yazıyor... MİT Müsteşarı kızmakta haklı; ancak, ''Devlete ait bilgileri kullanarak görevimizde kaldığımızı söylemek bizim dışımızda diğer devlet yöneticilerine de hakarettir'' cümlesi anlamsız. ABD'de, Hoover, ölene kadar görev başında Amerikan politikacılarını parmağı ucunda tutarak kalabilmişti. Bizde olmaması bu tür olayların olamayacağı anlamına gelmez elbette... Aslında, tartışmaların göbeğinde bulunan önemli bir ismi yakalamışken çok daha ilginç sorularla gerçekleri irdelemek mümkün olabilirdi. Alaattin Çakıcı'nın kim tarafından MİT'e alındığı ve hangi amaçla kullanılmak istendiği ciddi bir sorudur sözgelimi... Yavuz Ataç'ın, Korkut Eken'in ve Kaşif Kozinoğlu'nun MİT adına üstlendikleri görevler ile Çakıcı'nın o görevler içine nasıl yerleştiği de... İki kez yurtdışına kaçan birinin bunu nasıl başardığına da ışık tutabilirdi MİT Müsteşarı; bir de her seferinde üzerinde MİT'le irtibatlı kişilere ait pasaport çıkmasının esbab-ı mucibesine... Belma Akçura'ya verdiği mülâkatta, MİT'te önemli görevler üstlenmiş kişilerden Yavuz Ataç olağanüstü önemli konulara değinme fırsatı bulmuştu. Umarım, Şenkal Atasagun da, ya kendi yazacağı anılarda, ya dostu bir gazeteciyle konuşarak, içinde yaşadığı olayları anlatma fırsatı bulur ve zihinlerimizdeki soruları aydınlatır... ''Gladio denilen örgütün dört yıl sorumlusuydum'' diyen Yavuz Ataç, MİT'teki görevi sırasında Alaattin Çakıcı ile yolunun kesiştiğini anlatıyor. ''Benim onunla münasebetim tamamen görevle bağlantılı bir münasebettir'' diyor. Müsteşar Atasagun'un ''O münasebet 1989'da kesildi'' demesine rağmen, MİT'in önemli isimlerinden Kaşif Kozinoğlu'nun Çakıcı dâvasını Yargıtay'da birkaç ay önceye kadar tâkip ettiği biliniyor. Yavuz Ataç'ın, ''Benimle ilişkisi olan bir adamın o suçları işlememesi gerekirdi'' cümlesi de garip; çünkü Alaattin Çakıcı 'yasadışı işler' yapan biriydi; zaten o yüzden kendisiyle ilişki kuruldu. Neyse... MİT Müsteşarıyla karşılaşan gazetecilerin kendisine bu tür sorular da yönelttiklerini sanıyorum; belki de, 'yazılmaması kaydıyla' söyledikleri arasında bu sorulara cevap teşkil edenler de vardı. Sabah'ın Ankara temsilciliğine atanan Aslı Aydıntaşbaş'a, bir dostu, ''Ankaralı gazeteciler bildiklerinin ancak yüzde 20'sini yazarlar, gerisini ise kendilerine saklarlar, sen de öyle ol'' öğüdünü boşuna vermemiş... Acaba, Şenkal Atasagun da, Milliyet'ten Belma Akçura'ya konuşan Yavuz Ataç'ın yakın tarihimizin iki önemli siyasî suikastıyla ilgili kanaatini paylaşır mı? O da, Ataç gibi, ''Hiram Abas'ı sol örgütler öldürmüş olamaz'' diyorsa, bu iddiayı ciddiye alırım. Bir de, ''Uğur Mumcu cinayeti ile MİT'in pek ilgilenmediği'' ve ölümünün hâlâ karanlıkta olduğu görüşüne katılır mı acaba Şenkal Bey? Hiram Abas ve Uğur Mumcu suikastlarının 'fâili' bilinenler mahkum oldular. Yavuz Ataç'ın yargılama sürecine kuşku ile baktığı anlaşılıyor. Uğur Mumcu, suikasta uğramadan sadece birkaç ay önce, MİT'te yapılan bir toplantıda dönemin müsteşarıyla biraraya gelen gazeteciler arasındaydı. Orada, ''İçinizden biriniz de suikasta uğrayabilirsiniz'' öngörüsünü en yetkili ağızdan dinlemiştik. Suikast sonrası, diğer devlet birimleri gibi MİT de, olayın içyüzünü aydınlatabilmek için çaba göstermişti. Oysa, Yavuz Ataç, ''Pek ilgilenmedi MİT'' diyor... Bu ne biçim iş? Hiç aynı ortamlarda bulunmuyoruz, sorma fırsatı yakalayabileceğimi sanmıyorum. Bari hiç değilse görüşebilen meslektaşlar şu soruyu Şenkal Bey'e iletseler: ''En son siyasî cinayete Necip Hablemitoğlu kurban gitmişti; sahi onun fâilleri bulundu mu? Yoksa MİT onu da mı ihmal ediyor?'' Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 22:51

İLGİLİ HABERLER