Medya
  • 30.10.2003 13:56

MEHMET ALİ'NİN ESKİ EŞİ SEDEF, MİLLİYET ÇALIŞANLARINI ÇILGINA ÇEVİRDİ

Harcanan emekten çok soyadlarının önemli olduğu, patrona yakın olmanın yükselme getirdiği medyadaki bu duruma artık gönül vererek çalışanlar, para almaksızın yıllarca ‘stajyer muhabir’ kadrosunda çalıştırılanlar gözyaşlarıyla isyan ediyor. medyafaresi, ziyaretçi defterine gelen bir maili olduğu gibi yayınladı: BAŞLIK VE SPOTUNU YAZAMADIM, ARA BAŞLIKLARA DA GEREK YOK ASLINDA. KULLANIR MISINIZ BİLMEM AMA BİR 'GAZETECİ'NİN DUYGULARIYLA KALEME ALINMIŞ TEPKİLERDİR AŞAĞIDAKİ PARAGRAFLAR... Henüz meslekte yeni sayılırım. üç yıldır muhabirlik yapıyorum. büyük gazetelerden birinde -çok şükür ki hala- çalışıyorum... O yüzden 'gazeteciyim'den ziyade 'gazeteci adayıyım' cümlesini daha rahat kullanıyorum. Bu mesleğe öyle birilerinin torpiliyle, bilmem kaç tane skandallara karışarak falan da girmedim. Pek çok arkadaşım gibi bileğimin hakkıyla, tırnaklarımla kazıyarak girdim. Ancak maaşlarımızın az olması, geleceğimizin garantide olmaması, her an kapı önüne konma korkusu ya da günde 12 saatten fazla mesai yapıyor oluşumuzdan ziyade, medyadaki soytarılıklar canımızı yakıyor. Eminim ki benim gibi birçok muhabir arkadaş da aynı yoldan geçmiştir ama kendi adıma derdimi anlatmaya çalışacağım. Daha lisedeydim, ben gazeteci olacağım diye mimledim geleceğimi. Edebiyat Fakültesi’nden mezun oldum. 'Bu mesleği yapmak için gazetecilik okumak şart değil, gir başla bir yerden, bir şekilde yaparsın' telkinlerine rağmen bu işin okulunu okumuş arkadaşlarıma saygısızlık yaparım tedirginliğini taşıdım hep. Gazetecilik mastırı yapmaya karar verdim, yaptım da... Sektöre girdiğimde bu idealistliğimin enayilikten başka bir şey olmadığını anlamam çok uzun sürmedi. Ahmet Bey'in yeğeni, genel yayın yönetmeninin en yakın arkadaşının kızı, patronun sekreterinin kız kardeşi, herkes bir yerlerde gazeteciyim titrine tutunmuş durumdaydı. İşini iyi yapanlara lafım yok. Alaylılara da.. Lakin hayatında bir kez bile haber yazmamış, Türkçe'nin inceliklerine dahi vakıf olmayan (ki bağlaçları bitişik yazıp kelimeleri inanılmaz hatalarla dosyaya kaydedenlerle her gün biz boğuşuyoruz ama o hatalı yazılar bizim imzamızla çıkıyor maalesef) insan(cık)ların editör, şef ya da redaktör masasını işgal edişini, bizim inanılmaz heyecanlarla yazdığımız haberlerin tüm ruhunu öldürüşlerini kabul edemedim, edemeyeceğim de... Bu ekranın başına oturup şu maili yazdıransa SEDEF ERBİL meselesi. Son damla oldu desem yeridir. Bu meslekte bir yıl para almadan çalışıp cep harçlığı yetmediği için gün boyu tostla karnını doyurmaya çalışan, ardından kadro için aylarca genel yayın yönetmenleri ve müdürlerin kapısında sürünen bir muhabir olarak bu kadarını hazmedemedim ve mesleğime göz yaşı döktüm. (eminim benim gibi pek çok meslektaşım, bu soytarılığı farkettiğinde aynı şekilde üzgünlükle kızgınlık arasında gidip gelmiştir) Haber kalemini eline kaç kez almıştır Sedef Hanım acaba? Kaç kez spot yazmış ya da kaç haber için makinesinin deklanşörüne basmıştır ki bizim aylarca uğraşıp didinip geldiğimiz, hala daha tutunamadığımız, meslek hayatımızın pamuk ipliğine bağlı olduğu şu minicik seviyeye bir günde gelebilmiştir? Daha dün Bilkent'te okuyan bir kızcağızken bugün kendisine 'köşe' gibi birkaç sütun birden ayrılmış ve üstelik de fotoğraflı imzası atılmış haberini Milliyet'te gördüğümde, yaptığım işten bir kez daha utandım. Çünkü biliyorum ki aylardır gazetede didinip duran, imzasının çıkacağı günü sabırsızlıkla bekleyen onlarca stajyer arkadaşımın mesleğe duyduğu heyecan, Mehmet Ali Erbil'in eski karısı diye anında fotoğraflı imzası yayınlanan Sedef Erbil'in yazısını gördükten sonra tiksintiye dönüşecek. Eminim ki Sedef Hanım'ın 'en kabarık maaşlısından' kadrosu da yapılıvermiştir. İnanın bana, Milliyet koridorlarında Erbil'in yaptığı haberlerden, muhabirliğinden çok, boyu posu, cep telefonu mesajları ve sigara içişi konuşuluyor. Mesleğin çekirdeğinden gelmiş Mehmet Yılmaz'ı da şiddetle kınıyorum doğrusu. Evet, gazetecilikte şöhretin payı çok, ünlü yüzler tirajı daha çok etkiliyor ama bu kadar seviyesizine de gerek yoktu doğrusu. Deniz Akkaya'nın köşe yazarlığı yaptığı, tiyatrocuların genel yayın yönetmeni olduğu, pavyon şarkıcılarının iki sütun köşeyi parsellediği bir ülkeden daha iyisini beklemek mi hata acaba? Bu işe bu kadar gönülden bağlı olduğum için bir kez daha lanet ettim. Yanlış mesleğe bağlandığım için bir kez daha kafamı duvarlara vurdum. habercilik bu kadar ayağa düştüğü için binlerce kez daha içim acıdı.... Bu maili, benim gibi düşünen tüm meslektaşlarım adına yazdım haddime sığmayarak... Lütfen bunu pas geçmeyin. Medya dünyasındaki bütün çarpıklıklara çomak sokan sitelerde böyle tepkilerin çoğalmasını ve bu mesleğin hak ettiği seviyeye gelmesini diliyorum İyi çalışmalar... ixtanbul Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 20:57

İLGİLİ HABERLER