Gündem
  • 12.2.2005 01:17

"SUSMAK İÇİN KAÇ PARA İSTİYORSUNUZ?"

Zeki Coşkun'un Radikal'deki yazısı:

Susmak için kaç para istiyorsunuz

İthal ikameci sanat olur mu? Bazılarına göre evet, olur ve de şarttır! Çünkü emperyalist tekeller, memleketin bütün sinema salonlarını parsellemiş, izleyicinin gözünü ve gönlünü esir almıştır. Yerli yapımlar gün yüzüne çıkamaktadır, çıkabilenin de yüzüne bakan yoktur. İş bu nedenle her ne kadar çürük çarık, basit, kalitesiz vs. olsa da her filmimiz, her oyuncumuz, her senaryomuz 'yerli malı yurdun malı' olarak kutlanıp alkışlanmalı, bu büyük savaşta göklere çıkarılmalıdır...
Böyle buyuruyor bazı 'sanatçı'larımız.
Yaptıkları işe şu ya da bu düzeyde karşı bir laf edildiğinde karizmalarının çizildiği, arpalarının anında kesildiği, kesileceği vehmine kapılıyorlar. Hep neşe ve keyif içinde gördüğümüz kişilerin asabiyet ve hiddet sergilemesi, çok komik ve anlamlı. Hayatını eğlenceden kazanan, güldürdükçe gülen, güldükçe daha çok güldüren insanlar, özçıkarlarına dokunulur gibi olunca birdenbire 'ciddi'leşiveriyorlar. İçinde trejide de taşıyan bir komedi. Ama bu artık kimseyi güldürmüyor. Güldürmez.
Özçıkar meselesi olunca hemen vatan, millet, sakarya edebiyatının başgöstermesi de öyle. Onca keyif ve özgüven dolu karizmanın tek lafla anında sönüp yok olabileceği korkusu, ayrıca incelenmeye değer. Ama yeri burası değil.
En küçük eleştiri karşısında 'ithal ikameci'lik gibi fevkalade demode, bir o kadar da ucuz 'yerli malı' söylem ve zihniyetine sarılan sanatçılar, şunu niye unutuyorlar: Rol aldıkları ya da bizzatihi yapımcılığını, yönetmenliğini, oyunculuğunu, yazarlığını üstlendikleri ürünler, sözünü ettikleri yabancı tekeller tarafından dağıtılmıyor mu? Yabancı tekellerin inayet ve icazetini kendi hanelerine bir 'ödül', 'başarı', 'kalite göstergesi' olarak sunarken neden akıllarına yerli malı vs. gelmiyor?
Yazılı eleştiriler gibi, sanatsal düzeyin gözetildiği yarışmalardaki jüri kararları da bu 'ithal ikameci' ve 'yerlici' sanatçıları çok üzüyor, çok kızdırıyor. Yaptıkları işin gişedeki başarısı herhangi bir sanatsal jüri tarafından ödüllendirilmezse, kıyameti koparıyorlar. Eğlencelik olmadığı, tekeller tarafından dolaşıma sokulmadığı, başta sözünü ettiğimiz gibi o tekellerin sunduğu ürünlerle gözü gönlü işgal edildiği için seyirciye ulaşamayan yerli -ama ödüllü- yapıtları ve onları ödüllendirenleri hedef tahtası haline getiriyorlar.
Neticede iş dönüyor dolaşıyor, 'Her şey paraya bakar kardeşim'e bağlanıyor.
Şov dünyasında para konuşur, doğru. Ne kadar kadar köfte o kadar ekmek hesabı. Açıktan paranın dolaşması da şart değildir. İlişki ağı, akreditelik vs. hikâyeler sonuçta şov dünyası aktörleriyle iletişim dünyası aktörleri, elemanları arasında karşılıklı bir 'kazanç' bağı, zinciri yaratır. Ortaklaşa beslenme düzeni vardır. Şov dünyası aktörleri, iletişim ve yazı sahasından alışageldikleri bu beslenme, onaylanma düzeni dışında bir davranışla karşılaştıklarında, düşmanlıkla, husumetle karşılaştıkları vehmine kapılırlar. Kopan kıyametin esbabı mucibesi budur.
Para ya da yerine geçen bir şeyler verdik, şimdiye kadar istediğimiz gibi konuştular. Hoşumuza gitmeyen şekilde konuşup yazdıklarına göre, neyse parası verelim sussunlar refleksi, işte o alışılagelen beslenme düzeninin sonucu.
Yüksek indirimlerle, müteahhite güya borçlanarak evler, mallar edinen, milyarlarca liralık çerezlerle falan devlet kesesinden beslenen paşaların mesele ortaya çıkınca 'Verelim parayı kapansın bu dava' tepkisinden ne farkı var sanatçı arkadaşların söylediklerinin?
Bilet parası şurada dursun, şu anlamsız gürültünün hesabını verseler...

Güncellenme Tarihi : 17.3.2016 11:05

İLGİLİ HABERLER