Yaşam
  • 27.7.2008 11:55

TÜRK, BABASINA KARŞI BİLE DARBE YAPAR

Bilinen tarihi en az 2700 sene öncesine uzanan Türklerde toplumsal yapılaşma ordu (orda) biçimindeydi. Ordu, yönetim merkezini dile getiren bir kavramdır. Bu yüzden de sivil yapılanma; ordunun çevresinde, ordu düzenine göre şekillenir. Türk milletine ‘ordu-millet’ denilmesinin sebebi de budur. Ordu ile iç içe geçmiş bu yapı, başka toplumlarda görünmez. Ordu-millet iç içeliği, ordunun yönetime el koyma hakkını toplumsal miras olarak bugünlere kadar ulaştırmıştır.

Türk tarihi içindeki ilk büyük darbeyi Hun İmparatorluğu'nun kuruluş döneminde görüyoruz. Nunlar (Hyung-nu) bugünkü Moğolistan'da ortaya çıkan Türk halklarından birisidir. Hun Devleti ile ilgili bilgiler, Çin kaynaklarına bolca yansımıştır. Hunlardan ilk kez bundan 3772 sene önce söz edildiği görülüyor. 830 sene önce Çin'e saldıran Hun Ordusu'nu bir Çin şiiri şöyle anlatıyor:

"Altıncı ayda (temmuz) o ne heyecandı öyle

(...) Saldırdı Hunlar kudurmuş öfkelerle

Yoktu karşı çıkmaktan başka çaremiz

Bari kurtaralım diye başkenti

Hükümdar emir verdi: İleri"

(Konunun ayrıntıları için Yabancı Kaynaklara Göre TÜRK KİMLİĞİ (Fark Yayınları) isimli kitabımıza bakabilirsiniz.)

Hunlar, sadece Çinlilerle savaşmıyorlardı. Yapılanmaları gereği, Türk halkları birbirleri ile çatışıyorlardı. MÖ 3. yy.ın sonlarına doğru Hunlar, kabileler birliği biçiminde yaşıyorlardı. Komşuları olan Yüeçiler (Daha sonra bunlar Batı'da Ukrayna bölgelerinde Kıpçaklar olarak karşımıza çıkacaklardır.) Hunları bastırmış; onlardan vergi alıyordu.

OĞUZ KAĞAN GELİYOR

Bu sıralarda Hunların başında Yabgu adı verilen bir yönetici bulunuyordu.

Yabgu Tu-man (Teoman)'ın iki hanımından olma iki oğlu bulunuyordu. Teoman, tahtını küçük oğluna bırakmak için büyük oğlu Mete'yi yok etmeye karar verdi. Bunun için Mete'yi Yüeçilere rehin gönderdi. Daha sonra Teoman, rehin oğlunu öldürtmek için Yüeçilere saldırdı.

Fakat Mete yiğitti, azimliydi. Bu kargaşa ortamında Yüeçilerden birisinin atını ele geçirip kaçtı ve babasının yanına döndü. Bu arada da babasının yaptığı kalleşliği öğrenmişti. Fakat bunu hiç belli etmedi.

Baba Teoman, oğlunun yaptığı yiğitliği görünce onu takdir etti ve emrine on bin çadırlık bir kabile birliği verdi.

Mete emrindeki süvarileri hemen savaş eğitimine soktu. Onlara, oku ıslık çaldırarak nasıl atacaklarını öğretti. Sonra süvarilerine, kendi nereye ok atarsa onların da oraya ok atmalarını emretti. Bu emre uymayanların kellesi vurulacaktı.

Savaşçılarını denemek isteyen Mete, kendi çok değerli atına ıslık çalan okunu attı. Ata ok atmayan savaşçılarının kellesini hemen kestirdi. Bir süre sonra Mete, kendi güzel karısına ok attı. Mete'nin bazı yakın arkadaşları, savunmasız bir kadına ok atmayı kabul etmeyip yaylarını bir kıyıya fırlatınca, Mete bunların kellesini de hemen vurdurdu.

Bir gün, av sırasında okunu babasının atına doğru çevirdi. Bütün süvarilerin de oklarını o yana doğru çevirdiğini görünce artık askerinin hazır olduğunu anladı. Mete, ava çıkan babasını takip etti ve okunu doğrudan ona fırlattı. Diğer askerler de ona uydular ve Yabgu Tu-man aldığı ok yaralarından öldü.

Mete, hemen merkeze dönerek orduya el koydu. Mete, kendisini baba katili ve tahtı gasp eden zorba gibi gören ve ona itaat etmeyen üvey annesini, kardeşini ve onlara uyan beyleri öldürüp kendisini Yabgu ilan etti (MÖ 209). Darbe başarılı olmuş ve Hunlar yeni bir yöneticiye kavuşmuşlardı.

İşte darbeyle iktidara el koyan bu Yabgu, daha sonra Türk tarihinde Oğuz Kağan diye isim verilecek kahramandır.

TOPRAK KUTSALDIR

Mete'nin yaptığı darbe, Hun Ordusu'nun güçsüz düşmesine yol açmıştı. Hunların içine düştüğü çalkantıyı gören Tung-hular (Moğallar), bu durumdan faydalanmak için harekete geçtiler. Tung-hular, Hunların kutsal saydıkları çok değerli bir atı ve Mete'nin hanımını istediler. Hun beyleri bunu şiddetle reddettiler ama Mete; "Komşu olarak yaşayan insanların birbirlerinden bir at veya bir kadın istemeleri nedir ki..." diyerek Tung-huların isteklerini yerine getirdi. Tung-hular bundan sonra Kalgan'ın Güney’inde yaşamaya başladılar ve hayvancılığa uygun olmayan bir çöl parçasını istediler. Esasen istenilen toprak kimseye ait değildi.

Mete'nin beyleri, kimsenin işine yaramayan bu toprak parçası için 'verilsin mi, verilmesin mi?' biçiminde bir tartışmayı bile gereksiz buldular ve isteği kabul ettiler.

Mete: "Toprak bir devletin temelidir. Onu nasıl veririz" diyerek toprak verilmesinden yana olanların hemen kellelerini kestirdi. Sonra da ordusunu çekip Tung-hular üzerine sefere çıktı. Bir saldırı beklemeyen Tung-hular yenildiler; toprakları, sürüleri, mal varlıkları Hunların eline geçti. Bu seferde Mete, Mançurya bölgesini topraklarına katmıştı.

Mete, bu savaştan sonra Yüeçiler, Kırgızlar gibi komşu Türk halklarına baş eğdirdi. Arkasını sağlama aldıktan sonra da Çin'e yöneldi. Hunlar, zamanla Çin'in başkentini bile ele geçirerek orada yeni bir hanedan oluşturacaklardır.

Türkçe konuşan, Gök Tanrı inancına bağlı olan Hunlar; metalürjide de çok ustalıklı eserler ortaya koymuşlardır.

GÖK TÜRKLERDEKİ DARBE

Türk tarihinde dikkat çeken ikinci bir darbe de bizim Gök Türk İmparatorluğu diye bildiğimiz Büyük Türk Hakanlığı'nın ikinci evresinde ortaya çıktı.

Gök Türkler, tarihte Türk adını ilk kez kullanan Türk halkıdır. Bunlar Hunların içinden çıkan bir kabiledir ve Çin baskısından Kuzey’e kaçıp Altay Dağları'nın sarp kısımlarına (Ergenekon) sığınmışlardır. Ergenekon, hayal ürünü bir yer olmayıp Çin kaynaklarında geçer ve dik yamaç anlamına gelir. Burası, günümüzde Rusya, Çin, Moğolistan, Kazakistan sınırlarının kesiştiği noktadır.

Bu Türkler; 'Açina' (dişi kutsal kurt) soyundan geldiklerini kabul etmişlerdir. Ju-janların denetiminde yaşayan Açina Beyleri ordayı harekete geçirip 552 yılında Ju-janları yendiler. Bu dönemde önderleri Bumın Kağan idi. İşte bu tarih, Ergenekon'dan çıkış tarihi olarak destansı bir tarih hikayesine çevrilmiştir.

Bumın Kağan'ın kardeşi İstemi Han ise 10 yıl içinde Moğolistan'dan Ural-İtil (Volga) hattına kadar uzanan geniş bozkırları fethetmişti.

Elbette sıra Çin'e gelmiş, burada kurulan iki devlete de baş eğdirilmişti.

Lakin Çin İmparatorluğu Türklere karşı 'barış' politikası altında; bozma, parçalama hareketi başlatarak bu büyük imparatorluğu zaafa uğratmıştı. Çünkü Türk beyleri ipek, altın, gümüş, şarap gibi cazip mallarla kandırılıyordu. Çin, Türkler için zenginlik ve zevk kaynağı gibi gösteriliyordu. Bu konuda kurulan tuzakların ayrıntısını ‘Türk Kimliği’ isimli eserimde verdim. 630'dan 640 yılına kadar uzanan süreçte Büyük Türk Hakanlığı'nın (Gök Türkler) Doğu ve Batı kolları önce birbirlerine düşürüldü, sonra teker teker baş eğdirildi. Çin'de mutlu ve zengin yaşayacaklarını sanan Türkler ezildiler, hakarete uğradılar. 50 yıl kadar süren Çin egemenliğine karşı, Çin'de yetişen Türk beyleri isyan ettiler. 679'da başlayan başkaldırı hızla yayıldı. Çok kan aktı ama 693'te Kutluğ Kağan (İlteres: İl deren, il kuran) tarafından 2. Kök Türk Devleti kuruldu.

KÜLTEGİN

Türklerde, yönetim biçimi askeri demokrasi denilen bir sistemle yürütülüyordu. Kağan ölünce yerine oğlu değil, kardeşi geçiyordu. Ancak o ölünce kağanın oğlunun ordaya baş olması mümkündü.

İşte Kök Türk Devleti'ndeki bu sistemi; Kapagan Kağan bozdu ve yerine oğlunu kağan olarak bırakmak istedi. Üstüne üstlük Kapagan Kağan, diğer Türk halklarına çok acımasız davranıyordu.

Batı Türkleri ve Karluklar, Çin'den kendilerini koruma altına almasını istemişti bile. Kıtanlar ve Tatabılar da Çin tarafına geçmişlerdi. En kötüsü de Türk ordasının kendi halkı sayılan Uygurlar da isyan etmişlerdi. Bu yüzden Türk Hakanlığı'nı kurtarma işini devleti kuran Kutlu Kağan'ın oğulları Mogilan (Bilge Kağan) ile Kül Tegin üstlenmişlerdi. Kül Tegin, baş eğmeyen Türk halklarından Karlukları, Uygurları, Azları, İzgilleri, Edizleri bozguna uğratmıştı.

TÖRE GEREĞİ GİBİ

Kapagan Kağan, 716 yılında Bayırku Boyu’nun isyanını bastırdıktan sonra yalnız başına ordaya dönerken yolda karşısına çıkan isyancılar tarafından öldürüldü. Bunun üzerine iktidarı kimin yönlendireceği konusunda orda içinde çatışma ortaya çıktı. Aslında Türk töresi, bu hakkı, Kül Tegin'in ağabeyi olan Tarduş Şad Mogilan'a veriyordu.

İşte bu durumda Kül Tegin harekete geçti. Çünkü ordunun bölüneceğini de anlamıştı. Askeri ile otağa saldırdı ve ele geçirdi. Otağda bulunan Küçük Han ile Kapagan Kağan'ın vezirleri öldürüldü. Eski devlet yöneticilerinden sadece Tonyukuk sağ bırakılmıştı. Kül Tegin, Türk töresine uydu ve tahta kendisi oturmadı. Ağabeyi Mogilan'ı, Bilge Han adıyla tahta çıkardı.

Bilge Kağan tahta oturduğunda halk endişe içindeydi ama Kül Tegin'in de etkisiyle halk ve beyler kısa sürede yeni yönetime bağlandılar. Tonyukuk da 718 yılı dolaylarında 'boyla baga tahran' yani başvezir unvanıyla ikinci adamlığa getirildi. Kül Tegin'in kumandanlığı altında, Tonyukuk'un da siyasi yönlendirmesinde birleşen Türk Devleti, kendisi için siyasi bir hedef belirlemişti: Çin kültürüne ve Tang siyasi egemenliğine karşı toptan mücadele... Bunun için de yol belirlenmişti: Türk töresine ve yaşamına bağlı yürümek... Bu siyaset sonucunda devlet yeniden toparlandı. Darbe bir kez daha başarılı olmuştu.

(RIZA ZELYUT-AKŞAM)

Güncellenme Tarihi : 15.5.2016 07:33

İLGİLİ HABERLER