Gündem
  • 16.10.2007 17:13

BBP COŞTU!.. TEZKERE ATLANTİK ÖTESİNİ DE KAPSAMALI

İŞTE ÖZNUR'UN YAZILI AÇIKLAMASI.... Ülkemiz içeriden ve dışarıdan kuşatma altında. Bir yandan Ermeni lobileri öbür yandan bölücü terör, Türkiye hızla, Küresel Emperyalizm tarafından iç savaşa doğru sürüklenmektedir. 5. kol çeteler, işbirlikçiler, mandacılar, bütün hain ve karanlık emel ve eylemleriyle iş başındalar. Türkiye tarihi ve kritik günlerden geçmektedir. Bugün devlet ve milletin el ele verme günüdür. Herkes günlük siyasi çekişmeleri bir tarafa bırakmalı, milli birliğimizi ve beraberliğimizi dosta düşmana göstermeliyiz. Bu bağlamda, hükümetin tezkereyi Meclise getirmesi önemlidir; ama yeterli değildir. Esas tezkereden daha önemli olan dış politikada milli kararların alınmasıdır. Bunlardan en önemlisi Türkiye'ye ekonomik siyasi ve askeri açıdan büyük dert olan, Türkiye'ye problem olmaktan başka bir işe yaramayan NATO'nun artık ciddi bir şekilde ele alınması lazım. Daha açıkçası Türkiye aslında temel paradigmalarını yeniden sorgulamalı, dış politikada soğuk savaş döneminden beri devam eden büyük siyasi yanlışlarını görmeli, yakın siyasi tarihiyle artık vakit geçirmeden yüzleşmelidir. İkinci dünya savaşının bitiminden sonra, hemen Batı dünyası ve ABD ile başlayan yakınlaşma, askeri, siyasi ve ekonomik alanda başlayan bütünleşme, işbirliği ve yapılan anlaşmalar, bugün ülkemizi her alanda ABD emperyalizminin yarı sömürgesi haline getirmiştir. Bugün kendisine ağır bedeller ödeten ABD'nin hegemonik çıkarlarına alet olan Türkiye, artık değişen dünyanın siyasi dengelerinde konumunu ve duruşunu değiştirmelidir. Bölgesel konjonktürel şartlar, Türkiye'ye dış politikada bağımsız ve bölgede lider ve motor güç olabilecek imkânı vermektedir. Bugün sınır ötesi harekât Meclis gündemine getirilmektedir. Elbette herkes iktidarından muhalefetine Mecliste veya Meclis dışında bütün siyasi partiler teröre karşı tek yürek, tek yumruk olmak zorundadır. Zaten şu anda her kesim, bu noktada birlik ve beraberlik içersindedir. İktidar milli güvenlikle ilgili önemli konularda bütün siyasi partileri bilgilendirmeli ve her kesimin desteğini alarak Türk devletinin teröre karşı kararlı ve güçlü iradesini ortaya koymalıdır. TEZKERE BAŞBAKANLIK ÇEKMECESİNDE KALMAMALI Meclisten tezkere, rahatlıkla ve büyük bir destekle çıkacaktır. Ama tezkere Başbakanlık çekmecesinde kalmamalıdır, unutulmamalıdır ve gereği yapılmalıdır. Güvenlik güçlerimiz her türlü planlarını en ince detaylarına kadar yapmalıdır. Bununla da asla yetinilmemeli. Terörün arkasında olan müttefikimiz diye yıllardır yutturulan ülkelerle ilgili de radikal kararlar alınmalıdır. Bu ülkeler herkesin bildiği ABD, İsrail ve AB ülkeleridir. Tezkere Atlantik ötesini ve NATO'yu da kapsamalı. Çünkü tezkereyi önemli hale getiren koşullar ABD ve NATO'dan ayrı düşünülemez. 4 Ocak 1949 soğuk savaş ortamında kurulan NATO'nun varlık amacı, olası bir Sovyet tehdidine karşı Avrupa'nın güvenliğini sağlamaktı. 1989 yılının sonlarına doğru SSCB'nin dağılması ve soğuk savaşın sona ermesiyle NATO'yu meşru kılan en önemli sebeplerden biri olan Varşova Paktı ortadan kalkmıştır. TÜRKİYE TEMEL PARADİGMALARINI DEĞİŞTİRMELİDİR ABD ve NATO ile olan askeri anlaşmalar ve ilişkiler net bir şekilde sorgulanmalıdır. 1954 yılından itibaren açılmasına izin verdiğimiz ABD üsleri, NATO kurumları Türkiye'nin milli güvenliğini tehlikeye atan faaliyetlerde bulunmuşlardır. Soğuk savaş döneminde Sovyet tehdidine karşı başta Avrupa ülkeleri olmak üzere Türkiye'ye de yerleştirilen nükleer füzeler Doğu Bloku'nun yıkılmasına SSCB'nin çökmesine rağmen, ortada bir tehdit kalmamasına rağmen hala ülkemizde bulunan ABD üslerinde durmaktadır. Türkiye'deki nükleer silahların hala durmasının sebebi; 1989 sonrasında Varşova paktının ve sosyalist rejimlerin çökmesi ile rakipsiz kalan dünya hâkimiyetini küresel çıkarları doğrultusunda ele geçirmeye çalışan ABD'nin yeni konseptlerinde bu füzelere ihtiyacı olduğu içindir. ABD, SSCB'nin dağılması ve soğuk savaşın sona ermesine rağmen yayılmacı emellerinden vazgeçmiyor. Bugün tek kutuplu dünyada yalnız kalan ABD hâkim olduğu NATO ile 1990'lardan sonra kendilerine göre yeni tehdit algılamaları ortaya koymuşlardır. NATO'nun lideri durumunda olan ABD, NATO üzerindeki etkisini soğuk savaşın sona ermesiyle daha da artırmıştır. Bu çerçevede yenidünya düzeni adını verdiği küresel hegemonik hâkimiyetini tam sağlayabilmek için BOP "Büyük Ortadoğu projesi"ni uygulamaya çalışmaktadır. Bir nevi BOP Amerika'nın dünyayı kontrol altında tutabilme siyasetinin en önemli ayaklarından biridir. BOP'un kapsadığı alan dikkatli bakıldığında görülecektir ki İslam dünyasıdır. ABD Ortadoğu ve Hazar enerji kaynaklarını ve yollarını tamamen eline almak için yeni düşmanlar üretmektedir. Sadece Ortadoğu değil eski Sovyet bloku ülkelerin enerji kaynaklarını ve bunların aktarıldığı yolları da kontrolü altına almak istiyor. Bu anlamda Ortadoğu'ya ve Doğu Avrupa'ya hâkim olan dünyaya da hâkim olur düşüncesiyle büyük oyunlar oynamakta hesaplar yapmaktadır. ABD, SSCB'nin dağılması sonucunda yeni oluşan devletlerin NATO'ya girmesiyle büyük ölçüde rahatlayacaktı ve doğuya doğru genişleyen NATO, ABD'nin hakimiyet ve etki alanını genişletiyordu. 11 Eylül sonrasında küresel terörizm safsatasıyla NATO ile birlikte yeni konseptler geliştiren ABD sözde Terörizm ile mücadele altında NATO'ya koydurduğu bazı maddelere dayanarak Afganistan'a asker gönderirken; Irak'ı da işgal ediyordu. Ama görüldü ki; ABD ve NATO terörizm ile mücadele etmiyor, terörizmin bilakis önderliğini yapıyor. Esas teröristin ABD olduğu yaşananlardan bellidir. Bölgedeki direnişçi antiemperyalist akımlar, ABD tarafından dünya hâkimiyeti için bir tehdit olarak algılanmaktadır. ABD bugün sadece İslam dünyasında değil; dünyanın birçok bölgesinde tavan yapan anti Amerikancı hareketlerden ve eylemlerden rahatsız. ABD üsleri Türkiye'nin jeopolitik ve Jeostratejik çıkarlarına darbe vuruyor. İkinci Körfez Savaşı sırasında İncirlik'ten kalkan Amerikan KC-135 uçakları, yaklaşık 3800 sorti yapmış ve işgalci koalisyon güçlerine 40 milyon galon yakıt taşımıştır. İşgalci Amerikan askerlerine ulaşan hava kargolarının yüzde 60'ı İncirlik'ten gitmektedir. 22 USAF uçağı İncirlik'te konuşlanmıştır. Amerika'nın bölgedeki hava üssü ihtiyacını İncirlik sağlamaktadır. Ve Amerika devasa hava operasyonlarının eğitimini İncirlik'te yapmaktadır. Ve aynı İncirlik üssü güney doğudaki PKK militanlarına lojistik destek sağlayan çekiç güce de hizmet etmiştir. Irak'ta koalisyon güçleri tarafından kullanılan yakıtın yüzde 25'i Habur sınır kapısından girmektedir. Amerika hem İncirlik üssünü hem de Türk boğazlarını Irak'ı işgalinde açıkça kullanmıştır. Topraklarımızdaki üsler ABD'ye NATO anlaşmalarının çizdiği çerçevelerin dışında kullandırıldığı da herkes tarafından bilinmektedir. NATO ÜYESİ AB ÜLKELERİ DE PKK'YA LOJİSTİK DESTEK SAĞLAMAKTA Türkiye terörizmden en fazla zarar gören ülke iken; üyesi olduğu NATO ise terörizme karşı mücadele eden Türkiye'ye yardım etmiyor. Türkiye ısrarla 2003 yılında hazırlanan içinde PKK'nın da yer aldığı NATO'nun terörist listesinin güncelleştirilmesini istemesine rağmen bu gerçekleşmemiştir ve NATO Avrupa'nın göbeğinde her türlü Türkiye karşıtı eylemler ve faaliyetler yapan çok sayıda büroları olan çeşitli dergi ve gazeteler çıkartan, televizyon yayını yapan bölücü örgüte ve bölücü Kürtçü lobilere engel olmamakta ve bilerek görmezlikten gelmektedir. PKK'nın rahatça barınmasını ve istediği gibi serbestçe hareket etmesini sağlayan Avrupa ülkeleri, NATO üyesidir. Terör örgütlerine hamilik yapan NATO'yu sorgulamamak ve ona tavır koymamak bu ülkeye yapılan en büyük ihanetlerden biridir. NATO'nun stratejisini ABD'nin ve AB ülkelerinin dış politikasından ayrı ele almak yanlış olur. NATO, ABD stratejisine göre biçimlendirilmiştir. Kasım 2006'da NATO, devlet ve hükümet başkanlarının katıldığı ve NATO'nun en son toplantısı olan "Riga Zirvesi"nde de beklenildiği şekilde her şey Amerika'nın istediği bir şekilde olmuştur. "Riga Zirvesi"nde ABD istekleri kabul edilmiştir. ABD bu zirvede de kendisine karşı olan ülke ve hareketleri yok etmek için, yine o bildik küresel terörizm ile mücadele safsatasına sarılacaktı. SAĞDUYUDAN BAHSEDEN ABD SAĞDUYUYU NE BİLİR? Bütün bunlar ortadayken; ABD'nin Türkiye'nin uluslar arası haktan doğan, haklı olarak gündemine aldığı sınır ötesi harekâtına karşı çıkıp "sağduyudan" söz etmesi, ABD'nin stratejik düşmanımız olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır. Dünyayı yakıp yıkan, küresel hegemonik çıkarları için, ne hukuk tanıyan ne insan hakları tanıyan ABD yönetiminin sağduyudan bahsetmesi kara mizahtır. "Sağduyu kim sen kimsin! Amerika!" aslında meselenin özü bellidir. Mesele ne sınır ötesi ne sıcak takip mesele Atlantik ötesidir. Atlantik ötesinin hakkından gelirsen her şeyi çözmüşsün demektir. ABD Dış İşleri Bakanı Rice küstahça Türkiye'ye akıl vermeye çalışıyor. Bölücü terör nasılsa kendilerini tehdit etmiyor. Türkiye'ye akıl vermeye çalışan ABD yönetimi Türkiye'yi çok yakinen tanıyan pentagonun iki bürokratını göndererek nabız ölçmeye kalkıyor. Türkiye milli güvenliğini tehdit eden bölücü terörü ortadan kaldırmak için ABD'nin üç kuruşluk aklına ihtiyacı yoktur. Ve onun her zamanki ikiyüzlü çifte standartlı politikaları tüm dünya tarafından biliniyor. ABD temsilciler meclisi dış ilişliler komitesinde kabul edilen sözde Ermeni soykırımı tasarısının Türkiye'de büyük infial uyandırması üzerine zaten var olan ABD karşıtı milli refleksin daha da gerek halk kesimlerinde gerekse devletin bazı kesimlerinde de yükselmesi üzerine apar topar Ankara'ya gönderilen "çok üzgünüz elçileri!" ABD savunma bakanı müsteşar yardımcısı (Ankara Eski Büyükelçisi) Eric Edelman ile dış işleri müsteşar yardımcısı Dan Fried'in Ankara'daki görüşmeleri Türkiye'ye aba altında sopa göstermekten başka bir şey değildir. Türk devleti başta ABD bürokratları olmak üzere pentagon ve NATO'nun askeri kanadıyla olan ilişkilerini kesmek zorundadır. Terör örgütünün Kandil'de barınmasına Kuzey Irak'ta konumlanmasına ses çıkarmayan ve lojistik destek sağlayan ABD'nin şimdi ilişkiler hızla kopma noktasına gelince Türkiye'ye şeytanca bir planla yapacağı askeri harekâta karşı çıkması, ABD'nin Ortadoğu'daki çıkmazını bir kez daha ortaya sermiştir. Şu açık ve nettir karşımızda terör örgütü değil, ABD ve NATO bulunuyor. PKK sadece bir taşeron örgüttür. Mehmetçiklerimizin katili ABD'dir. İSRAİL DE ABD UÇAKLARI GİBİ TÜRK HAVASINI İHLAL EDİYOR Yine gözden kaçırılmaması gereken husus da İsrail'dir. ABD'nin kankası İsrail de Türk hava sahasını kullanarak Suriye ve İran'a gözdağı vermeye çalışmaktadır. Hatırlayınız 24 Mayıs'ta iki Amerikan F-16'sı Hakkâri'de Türk hava sahasını 4 dakika süreyle ihlal etmişti. Pentagon, bu ihlal kamuoyunda tepkiyle karşılaşınca teknik bir ihlal demişti. Ve akabinde hemen İsrail uçakları Türk hava sahasını kullanarak Suriye'deki bir hedefi vururken yetkililerden tıs yok. Suriye'yi bombalayan üstüne Türk hava sahasını ihlal eden İsrail hava kuvvetlerine ait uçaklar bu işlerin eğitimini Konya semalarında yapmışlardır. İsrail uçaklarının Türk hava sahasını ihlal ederek Suriye'ye ait askeri tesisleri üzerinde keşif uçuşları yapmaları, zaten İslam dünyasında ABD'nin ileri bir karakolu olarak görülen Türkiye'nin İslam dünyasında daha fazla antipati kazanmasına sebep olmuştur. İsrail uçakları bazen kendi bayraklarıyla bazen de ABD veya NATO'nun bayrağı altında da zaten Ortadoğu'da her türlü işgalci talancı saldırılarını sürdürüyor. ABD ve İsrail'in bu yayılmacı emelleri bölgede Türkiye'yi ateşe atması Türkiye'yi daha büyük kaoslara sürüklüyor. Sonuç olarak Türkiye kaybediyor, ABD ve İsrail Türkiye'nin sırtından küresel projelerini gerçekleştiriyor. ABD'yi kınamakla ve göstermelik olarak Washington büyükelçisini çekmekle bu işler hallolmaz. Çünkü ABD ile ilişkiler geçmişte de görüldüğü gibi bazen inişli çıkışlı olmuştur. Ama nihayetinde yine ABD'nin istediği şekilde ilişkiler devam etmiştir. 2003 Temmuz'unda başımıza çuval geçiren Amerika'ya kınamanın dışında onu geri adım attıracak bir cevap verildi mi, çuvalın hesabı soruldu mu? Hayır. Onun için bugünden itibaren adı sınır ötesi olan harekât Atlantik ötesinin planlarını bozacak şekilde programlanmalı ve hedeflenmelidir. Terörle hem siyasi hem diplomatik alanda yoğun bir mücadele perspektifi çizilmelidir. Teröre karşı özel güvenlik birimleri acilen devreye sokulmalıdır. Terör Kuzey Irak'a girilip, geri çekilmekle bitmez. Esas hedef daha ötelerin ötesinin hesaplanmasıdır. Çünkü bölücü terör sadece taşeron Barzani, Talabani ve PKK'dan ibaret değildir. Bunlar maşadır. Esas bu maşaları yönlendiren küresel sermayeyle mücadele etmektir. Güncellenme Tarihi : 24.3.2016 16:01

İLGİLİ HABERLER