Gündem
  • 8.10.2004 12:44

KURAN'IN YENİ TEFSİRİ 'BAŞÖRTÜ' KONUSUNDA NE DİYOR?

 Uzmanlar, bütün yorumları aktardıkları bu konuda sonuç olarak şunu söylüyor: Kadınların örtünmesinin farz olduğu anlayışı isabetlidir.

Yeni Kuran-ı Kerim tefsirinde en çok merak edilen yorumlardan biri de başörtüsüydü. Nur Suresi'nin 31'nci ayetinde sözü edilen 'başörtülerini yakalarının üzerine bağlasınlar' sözü farz (emir) mi, değil mi? " tartışmalarının yaşanmasına neden oluyor. Bazı hukukçular bu ayette kastedilenin başörtülerinin uçlarını omuzlarından arkaya değil, göğüslerinin görünmesini engelleyecek şekilde ön tarafa koyulmasının söylendiğini belirterek, "O dönemde kadınlar göğsü açık kıyafetler giyiyor ve başörtülerinin uçlarını da arkaya atıyorlardı. İç çamaşırının da kullanılmadığı bu dönemde her eğilip, kalkmalarında ise kadının göğüsleri ve vücudunun büyük kısmı görünüyordu. Bunun önlenmesi için başörtünün uçlarını arkaya değil, ön tarafa salmaları istenmiş, böylece kadının göğsünün görünmemesi istenmiştir. Başörtünün bir emir olduğu söylenmemiştir" görüşünü dile getiriyor. Buna karşın bazı İslam hukukçuları ise bunu başörtünün emir ve farz olduğunu ifade ediyor. Yeni tefsir en çok tartışılan bu konuda klasik yorumcular ve başörtünün bir dini emir olduğunu söyleyen Diyanet İşleri Başkanlığı ile aynı görüşü paylaşıyor: Başörtüsü bir emirdir, bağlayıcıdır, örtünmenin bir farz olduğunu gösterir.

TAKILAR KAST EDİLMİYOR
Söz konusu ayette yer alan "Mümin kadınlara söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar ve iffetlerini korusunlar. Açıkta kalanlardan başka süslerini göstermesinler. Başörtülerini yakalarının üzerine bağlasınlar" diyerek, süs olarak çevrilen 'ziynet' kelimesinin Kuran'da 'elbise, takı, hoşa giden, güzel bulunan nesneler, insanı maddi ve manevi açıdan güzelleştiren şeyler' manasında kullanıldığına işaret ediliyor ve şu şekilde yorumlanıyor: "Burada kadınların göstermemeleri, örtmeleri istenen ziynetin elbise olması mümkün değildir. Örtünme onunla yapılacaktır. Bazı tefsirciler böyle yorumlamış olsalar bile takılarının kastedilmiş olması da mümkün değildir. Çünkü kadının vücudunda olmayan takısına bakmak ittifakla caizdir. Geriye kalan ihtimal onun vücududur. Bu mananın kastedilmiş olmasının maddi, akli delili genellikle kadın vücudunun güzel ve çekici bulunmasıdır. Nakli delili ise 'süslerini göstermesinler' cümlesinin hemen ardından 'başörtülerini yakaları üzerine bağlasınlar' buyurulmasıdır. Buradaki mantık bağından zorunlu olarak, kadın vücudunun (boyun, gerdan ve göğsü) ziynet, yani süs ve avret (günah) olduğu sonucu çıkmaktadır. " 'Başörtülerini yakalarının üzerinden bağlasınlar' emrinin bir Cahiliye adetini değiştirerek, kadınların uygun bir örtüyle başlarını, boyun ve göğüslerini örtmelerini gerekli kılmakta olduğu vurgulanan tefsirde, bu konu ile ilgili tartışmalara şöyle nokta konuluyor: Burada söylenenin bir tavsiye mi, emir mi, dolayısıyla ilahi talimata göre kapanmanın farz mı, edep mi olduğu konusu son zamanlarda bazı çevrelerde tartışmaya açılmıştır. Yalnızca ayetlerde kullanılan emir kipi değil, açıklanan gerekçe, verilen detay ve 31.'nci ayetin 'ey müminler, hepimizin Allah'a tövbe edin' uyarısı ile bitirilmesi, asırlar boyu ittifakla benimsenmiş bulunan yorumun, yani emrin bağlayıcı, örtünmenin farz olduğu anlayışının isabetli olduğunu açıkça göstermektedir. Dini emirlerin uygulanması için yükümlülük şartlarının gerçekleşmesi ve engellerin bulunmaması gerekir. Bu sebeple zorunlu hallerde ruhsatlar devreye girebilir. Ancak genel hüküm değişmez, engel ve zaruret ortadan kalkınca uygulamada normale döner. "

O DÖNEM GEÇTİ
Yeni tefsir çarşaf konusuna da bir açıklık getiriyor ve çarşafın Kuran'da yerinin olmadığının altını çiziyor. Çarşaf giyilmesinin zorunluluk olarak algılanmasına neden olan Azhab Suresi'ndeki 59. ayette yer alan, 'dış giysilerini üzerlerine bürünsünler' cümlesi oluyor. Tefsirde dönemin koşullarına atıfta bulunularak, açıklama yapılıyor. O dönemde Medine evlerinde tuvalet olmadığı, bu ihtiyaç için dışarıya çıkıldığı belirtilerek, kadınların gece dışarıya çıktıklarında tacize uğradıkları, tacizcilerin 'biz onları cariye sandık' diye kendilerini savundukları dile getiriliyor. Bunun <ı>üzerine de cilbab ismi verilen dış giysiye bürünmelerinin emredildiğini vurgulanarak, şöyle deniliyor: "Cilbab, başörtüsü ve entari olarak, bazı kaynaklarda da 'hımar' denilen başörtüsünden büyük, vücudun üst kısmına giyilen ridadan küçük dış örtü olarak tanımlanmıştır. Kelimeye çarşaf manası verenlerde olmuştur. Bu mananın sözlükte dayanağı bulunmakla beraber cilbab kelimesine yalnızca çarşaf demenin ilmi dayanağı yoktur. Burada emredilen cilbab giyme ise asayişi korumayı ve tacizi önlemeyi hedefleyen bir geçici tedbirdir. Toplum içinde cariye kalmayınca veya hür-cariye farkının ortaya koyacak bir başka işaret bulunduğunda yahut da tacize engelleyecek farklı tedbirler alma imkanı olunca dışarıya çıkarken usulüne göre tesettür yapıldıktan sonra bir de cilbab giyme gerekli olmaktan çıkmıştır."

'Kuran'ın buyrukları değişmedi'

İstanbul Müftüsü Prof. Mustafa Çağrıcı:
"
Çalışma için 'reform' çok iddialı bir kelime olur. Bu çalışma geleneksel tefsir kültürünü toparlayan dikkate alan ama gelenek ile kendini sınırlamayıp, yeni dünyanın ulaştığı bilgi, düşünce birikimini göz önüne alarak yapılmış bir çalışmadır. Çağın gerçeklerini dikkate aldık. Günümüz modern insanın günümüz dünyasında modern çağın koşullarıyla çakışmadan sağlık, iş hayatının gerçekleriyle çakışmayacak."

Recm için hüküm yok Recm için hüküm yok

Tefsirde zina yapan kadın ve erkeğin taşlanarak öldürülmesi olan 'recm' konusuna da açıklık getiriliyor. Yeni tefsirde 'recm cezası mutlaka ve değişmez olarak uygulanacak değildir' denilerek, Kuran'da recm ile ilgili hüküm bulunmadığının altı çiziliyor. Recmin İslam'dan önce de uygulandığı için ilk İslam topluluğunun tanıdığı, yadırgamadığı, caydırıcı bulduğu bir ceza çeşidi olduğu belirtilerek, "Bu suretle Hz. Peygamber az da olsa bu cezanın uygulanmasına izin vermiştir. Sonuç olarak evlilerin zina suçlarının da cezası bekarlarınki gibi yüz sopadır" deniliyor.

Modern yaşam dikkate alındı

Diyanet tarafından çalışmaları 10 yıl süren Kuran Tefsiri tamamlandı ve 'Kur'an Yolu: Türkçe Meal ve Tefsir' adıyla 50 milyon liraya satışa sunuldu. 5 cilt ve yaklaşık 3 bin 200 sayfadan oluşan tefsirin en önemli özelliği İslam dünyasında bir ilki oluşturması, ilk kez bir heyet tarafından hazırlanması oldu. Tefsiri hazırlayanlar arasında İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, MÜ İlahiyat Fakültesi öğretim üyeleri Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sadrettin Gümüş ve aynı üniversiteden emekli Prof. Dr. Hayrettin Karaman bulunuyor. Dört profesörün uzmanlık alanları da birbirinden ayrı. Prof. Çağrıcı İslam felsefesi ve ahlakı, Prof. Gümüş tefsir, Prof. Dönmez ile Karaman ise İslam hukuku (fıkıh) konularında uzman. Bu durum her konunun üç uzman tarafından incelenmesini sağladı. Her profesör tefsirini yaptığı bölümü tamamladıktan sonra diğerleriyle paylaştı, müzakere etti ve yorumlarda birlikte karar verdi. Sadece bir başvuru amacı olmaması, okunan ve yaşama pratik katkı sağlayan bir tefsir olması amaçlanan tefsirde anlaşılır bir dilin kullanılmasına özen gösterildi. Tefsir kadının dövülmesi, içki, çok eşlilik, doğum kontrol, çarşaf, zina ve nasıl cezalandırılacağı, recm (taşlayarak öldürme) gibi birçok konuda 'cesur' yorumlar getiriyor. İslam'ı daha iyi anlatmak için hazırlandığı vurgulanan tefsirin 'reformcu' olarak nitelendirilmesine karşı çıkan uzmanlar, Kuran'ı geleneğe hapsolmadan modern yaşamın gereklerini dikkate alarak yorumladıklarının da altını çiziyor.

Tefsir Nedir?

Kuran'ın surelerini açıklayarak, görüşler ileri sürme, bunları yazma ve yorumlama anlamına gelir.

SABAH

Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 23:03

İLGİLİ HABERLER