Medya
  • 27.7.2007 10:39

LİVANELİ HABERİ GİZLEDİ Mİ?

ORAY EĞİN/AKŞAM

LİVANELİ HABERİ GİZLEDİ Mİ?

Amerikan edebiyat çevrelerindeki adıyla O.Z. Livaneli’yi anlamak da, okumak da, dinlemek de gerçekten zor. Hemen seçim ertesinde yazdığı ve Deniz Baykal’la Recep Tayyip Erdoğan’ın arasındaki “gizli pazarlığı” aktardığı yazının girişini okuyalım:

“Seçimler öncesi CHP’ye zarar vermemek için bildiğim birçok konuyu içime gömerek sustum, bundan sonra da bu parti ve liderine ilişkin hiçbir şey yazmayacağım. Çünkü bir faydası olacağına inanmıyorum. Ama bu konudaki son yazımda size bir tanıklığımı aktarmak zorundayım. Bunu bir borç olarak görüyorum.”

Livaneli’nin bu satırlarını daha evvel bildiği ancak sustuğu bir konuda şimdi ağzını açtığı şekilde anlamaktan başka bir yol yok. Seçimden hemen önce yazılsa, belki sandığı etkileyecek bu bilgileri gizlemesi sorgulanmaya da açık. Nitekim pek çok okuru da tepki göstererek “Madem biliyordun, neden yazmadın?” demiş.

Livaneli şu satırlarla da bu bilgileri ilk kez verdiği izlenimini yaratıyor: “Deniz Bey; çok ağır şeyler yazdığımın farkındayım. O akşamki tartışmaya kadar bir dostluğumuz vardı, bunları yazmak istemezdim.”

Ancak bir gün sonraki yazısında okurların “Neden önce yazmadın” sorularına şu cevabı veriyordu Livaneli:

“Sevgili okurlarımı temin ederim ki; Baykal’la Erdoğan arasında gizli bir anlaşma bulunduğunu, buna dayanarak Erdoğan’ın başbakan yapıldığını bu köşede en az on kez yazdım; Abbas Güçlü’nün Genç Bakış programı gibi çeşitli programlarda anlattım. Ama bu yazıların ve konuşmaların hiçbiri dünkü yazı kadar yankı yaratmadı. Bugünlerde Baykal çok tartışıldığı için yazı gündeme denk düştü.”

Hem kendisi “Bunca zaman sustum” diye yazıya başlıyor, ilk kez yazıyormuş izlenimini uyandırıyor, sonra da kalkıp aslında defalarca yazdığını ama hiç kimsenin üzerine atlamadığını söylüyor.

Bir gün sonra yine aynı tepkiyi veren okurlarını ise “Algılama güçlüğü” çekmekle suçluyor, altında da bir kötü niyetli kampanya arıyor. Olsa olsa bu çift taraflı bir algılama güçlüğü olur, zira Livaneli’nin yazısında içinde geçtiğini iddia ettiği ‘Daha önce defalarca söyledim’ ifadesine rastlamak mümkün değil...

Dahası bu kafa karışıklığı sosyal demokratların durumunu da özetliyor sanki: Hiçbirinin ne dediğini anlamak mümkün değil. Nitekim bir Deniz Baykal’ın yalanlaması var, bir de Livaneli’nin ısrarı, diğer tanıkların suskunlukları...

Hiçbiri net değil ki, kimse bildiklerini tam olarak açıklamıyor ki biz de “algılama güçlüğümüzü” çözelim, anlayalım en azından tam olarak durumu. Sosyal demokratların kopukluğunda kendilerini anlatamama sorunu varsa O.Z. Livaneli’den Deniz Baykal’a herkes bu derdin pençesinde olmalı.

Bu işin kafa karışıklığı kısmı, bir de Livaneli’nin affedilemez bir tavrı var.

Diyor ki “CHP’den istifa etmiş olmama rağmen, bu yazıyı seçim öncesinde yayınlayamazdım. Eğer böyle bir şey yapsam, seçimden sonra çok suçlanır hatta yenilginin sebepleri arasında gösterilirdim. İnsaf sahibi herkesin bu tutumumu haklı bulacağını biliyorum.”

Gazeteci olmayanlara köşe yazdırılmasındaki ciddi problem işte burada ortaya çıkıyor. Livaneli’nin bu satırları bir yorum yazısı değil, içinde haber var, dolayısıyla bir gazeteci yazısı. Gazetecilik kriterlerine göre değerlendirmek gerek.

Ve en temel bazı kuralları ihlal ediyor: Gazeteci taraftar değildir, gazeteci haberi saklamaz, gizlemez.

Ne olurdu seçimden önce yazsaydı, hatta hezimetin sorumlusu olarak algılansaydı? Bir partiyi kollamak, onun çıkarlarını düşünerek gerçekleri gizlemek manipülasyona girer. CHP’nin seçim sonuçları gazeteciyi bağlamaz, onun sorumluluğu alanı haberini yazıp teslim ettiği anla sınırlıdır. Haberinin doğuracağı sonuçlardan sorumlu tutulamaz...

Eğer gazeteciyse... Yahut gazetecilik yapmaya soyunuyorsa...

Tabii eğer taraftarsa, eğer gazete köşesinde meslek sınırları dahilinde yorum yapmak yerine siyasi propaganda yapılıyorsa, birtakım hesaplar çıkarılıyorsa...

O zaman da oturup tekrar düşünmek gerek köşe yazarlarını ve görev tanımlarını.

Güncellenme Tarihi : 24.3.2016 17:10

İLGİLİ HABERLER