Gündem
  • 8.10.2002 09:03

IRAK OPERASYONU ABD'YE 200 MİLYAR DOLARA MAL OLACAK

KAYNAK : Haber Vitrini SELMAN ÖZTÜRK TRABZON- Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD), kitle imha silahlarına sahip olduğunu iddia ettiği Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin'i devirmek için girişeceği bir operasyonun maliyetinin, 40 ila 200 milyar doları bulacağı tahmin ediliyor. Muhtemel bir operasyon için şu ana kadar İngiltere dışında pek destek bulamayan ABD'nin, kara harekatını ön plana çıkarması bekleniyor. Washington yönetiminin en büyük endişesi, Saddam Hüseyin'in, köşeye sıkıştığı anda, elinde bulunduğu ileri sürülen kimyasal ve biyolojik silahları kullanması ve daha büyük kayba sebep olması. Körfez Savaşı'nda olduğu gibi, binlerce ABD askerinin, Irak'a komşu olan Türkiye, Kuveyt ve Ürdün gibi ülkelerde bekletileceği öne sürülüyor. Senaryolara göre, ABD savaş uçakları, çoğu Bağdat civarında olan Irak'ın komuta kontrol merkezlerini bombalayacak. ABD özel birlikleri de, ülkenin belirli noktalarına sızarak, özellikle kitle imha silahlarını yok etmeye çalışacak. Bu aşamadan sonra Irak ordusu psikolojik ve güç olarak çökertilecek. Saddam Hüseyin'in kitle imha silahları yok edildikten sonra da Amerikan kara birlikleri ülkeye girecek. İHA muhabirinin derlediği bilgilere göre, Antik çağ coğrafyacılarının 'Mezopotamya' diye tarif ettiği Irak, 7. yüzyılda Müslüman Araplar tarafından ele geçirilmesinden günümüze kadar, gerek yeraltı ve yerüstü kaynakları, gerekse Orta Asya-Akdeniz arasında geçiş bölgesi olması sebebiyle, sürekli olarak dünya üzerinde önemini muhafaza eden bölgelerden birisi oldu. Emevi ve Abbasi hakimiyetinden sonra Irak, 1055 yılında Bağdat'ın Selçuklu Hükümdarı Tuğrul Bey tarafından fethedilmesi ile Türklerin eline geçti. Bölge sırasıyla Selçukluların, İlhanlıların, Timur'un, Karakoyunlular'ın ve Akkoyunlular'ın egemenliğinde bulundu. 1514 yılında Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlı hakimiyeti altına giren bölge, Birinci Dünya Savaşı sırasında İngiltere ile Türkiye arasında cereyan eden kanlı çarpışmalara sahne oldu. İNGİLTERE'DEN ABD'YE ÇALIM Birinci Dünya Savaşı sonrasında Mondros Ateşkes Anlaşması ile İngiltere'ye geçen Irak, sahip olduğu petrol yatakları sebebiyle büyük güçlerin savaş alanı haline geldi. Osmanlı Devleti'ni Birinci Dünya Savaşı sonrasında bölgeden tasfiye etmek isteyen İngiltere, 30 Ocak 1919 tarihinde toplanan Paris Konferansı'nda Kürt meselesini gündeme getirdi. İngiltere, bu emeline ulaşmak için konferans metnine, "Ermenistan, Suriye, Mezopotamya ve Kürdistan, Filistin ve Arabistan Osmanlı İmparatorluğu'ndan tamamen ayrılmalıdır" maddesini koydurdu. İngiltere böylece, Ortadoğu'nun haritasını çizerken, tek başına Musul petrollerini ele geçirmenin hesaplarını da yaptı. Musul petrolleri, bir bakıma Ortadoğu'nun akıbetini belirlerken, diğer yandan da Türk dış politikası en büyük yarayı almış oldu. 1055'ten bu yana Türk egemenliği altındaki bölgedeki Türk varlığı bir bakıma anavatandan kopartılırken, Irak ve Suriye'deki göçebe Arap aşiretlerine birer devlet 'lütfedilerek', İngiltere ve Fransa'nın himayesinde yeni devletler kuruldu. Birinci Dünya savaşı sonrasında, Osmanlı Devleti ile galip devletler arasında imzalanacak barış anlaşmasının nihai karar aşaması olarak bilinen San Remo Konferansı'nda, Osmanlı Devleti'nden kopartılan topraklar üzerinde manda idareleri oluşturuldu ve bu arada Musul için de 'A' tipi manda idaresi uygun görüldü. Nisan 1920'de yapılan San Remo görüşmeleri sırasında, Musul petrollerinin yüzde 25 hissesini Fransa'ya veren İngiltere, bu ülkenin siyasi desteğini kazanırken, ABD ise saf dışı bırakıldı. Bu duruma tepki gösteren ABD, Ankara Hükümeti'ni destekleyen bir tavır içerisine girdi. İngiltere, ABD'nin bölgedeki politikalarının önüne geçmek için, 'Irak' adı altında, Musul'un da içinde bulunduğu topraklardan oluşan devlet meydana getirdi. NATO-VARŞOVA PAKTI KISKACINDA IRAK İkinci Dünya Savaşı sonrasında NATO ve Varşova Paktı arasında başlayan mücadele, bölgede etkisini göstermekte gecikmedi. Türkiye ile Pakistan arasında 12 Haziran tarihli Karaçi Anlaşması ile başlayan süreç ile birlikte NATO'nun Sovyetlere karşı oluşturmaya çalıştığı Ortadoğu güvenlik sisteminin ilk adımı atıldı. Mısır ve Suriye'nin tepkilerine rağmen, Türkiye Irak ile 24 Şubat 1955 tarihinde Bağdat'ta bir işbirliği anlaşması imzaladı. Bu anlaşma, İngiltere'nin işini kolaylaştırdı. Çünkü 1930'da Irak ile imzaladığı anlaşma gereği, İngiltere'nin Kuzey Irak'ta askeri güç bulundurmasını sağlayan anlaşma, 1956'da sona erecekti. Bu sebeple İngiltere, 4 Nisan 1955'te Bağdat Paktı'na katıldı. Daha sonra Pakistan ve İran'ın da katılımı ile Bağdat Paktı güçlendi. Bu gelişmeye karşı Sovyetlerin desteklediği Mısır ve Suriye, 20 Ekim 1955'te bir askeri pakt imzaladı. Bu anlaşmaya, 27 Ekim'de Suudi Arabistan da katıldı. Bu şekilde Irak'ın dışında kalan Arap devletleri bir blok olarak ortaya çıktı. 1956 yılındaki Süveyş Krizi sonucunda çıkan Mısır-İsrail Savaşı'nı bahane eden İngiltere ve Fransa'nın, Birleşmiş Milletler kararı doğrultusunda ve İsrail lehinde Süveyş'e asker çıkarmaları, Bağdat Paktı'nı oluşturan devletlerin (İngiltere hariç), Araplar yanında tavır almasına yol açtı. ABD, İNGİLTERE'DEN 'RÖVANŞI ALDI' Bölgede İngiltere'nin prestij ve etkinliğini kaybettiğini ve buna karşılık Sovyetlerin etkisinin arttığını gören ABD, buna engel olmak amacıyla, 'Eisenhower Doktrini' çerçevesinde NATO ile SEATO arasında kalan bölgede yeni bir yapılanmayı hayata geçirmeye başladı. ABD Hükümeti, bu doktrin çerçevesinde, bölgede askeri güç kullanmak dahil olmak üzere, bölge ülkeleri ile ekonomik ve askeri ilişkiler kurmak için Kongre'den yetki aldı. Bu doktrin ile İngiltere'nin Ortadoğu'daki liderliğini geri gelmemecesine silen ABD, bölgedeki etkinliğini arttırmaya başladı. Bağdat Paktı devletlerine SSCB'ye karşı güvence veren ABD, bölge politikasında aktif ülke haline geldi. IRAK'TA ORDU DARBESİ 14 Temmuz 1958'de General Abdülkerim Kasım'ın bir darbe ile Irak'ta yönetime el koyması üzerine ABD, 15 Temmuz'da Lübnan'a, İngiltere de 17 Temmuz'da Ürdün'e asker çıkardı. Yeni Irak yönetimi, 19 Temmuz'da Birleşik Arap Cumhuriyeti ile karşılıklı savunma anlaşması imzaladı. Bu gelişmeler sonucunda Türkiye, 31 Ekim'de yeni Irak rejimini tanıdı. Yeni Bağdat yönetimi, 24 Mart 1959'da Bağdat Paktı'ndan çekildiğini açıkladı. Bunun üzerine Bağdat Paktı, ABD'nin katılımı ile 21 Ağustos 1959'da CENTO olarak adını değiştirdi. İran İslam Devrimi sonrasında ABD ile ilişkilerini kesen İran, 22 Eylül 1980'de Irak ile olan sınır meselesini bahane ederek, 7 yıl süren bir savaş başlattı. ABD, İran-Irak savaşında Bağdat yanlısı politika izledi. 1990 yılında ABD-SSCB arasındaki soğuk savaşın Washington'un galibiyeti ile sonuçlanması, Ortadoğu'daki dengelerin yeniden değişmesine ve ilişkilerin yeni boyut kazanmasına sebep oldu. 1990'a kadar hem Batı Bloku ve SSCB arasında denge politikası izleyen Irak, bu ülkenin dağılmasından sonra Batı Bloku ile karşı karşıya geldi. İran savaşında batının desteğini alan ve bu sayede güçlü silahlara sahip olan Saddam, batı ile ilişkilerini yeniden gözden geçirme ve bu bağlamda Kuveyt petrollerine sahip olmanın yollarını aramaya başladı. 1990 yılında Saddam'ın Kuveyt'i işgaliyle başlayan ve 1991 yılında Irak'ın fiilen üçe bölünmesiyle sona eren Körfez Savaşı, bölgedeki gelişmelerde yeni bir dönemin başlangıcını teşkil etti. Ağustos 1990'da Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'nin aldığı 661 nolu karara göre, Irak'tan petrol alımına ambargo konuldu ve kapsamlı ekonomik yaptırımlar uygulanmaya başlandı. Ağustos 1991'de Irak halkının karşılaştığı beslenme ve sağlık sorunlarını göz önüne alan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, 706 nolu kararı çıkardı. Buna göre, Irak'ın gıda ve insani yardım malzemesi alabilecek kadar petrol satmasına izin verildi. Eylül 1991'de BM Güvenlik Konseyi'nin 712 nolu kararıyla, 'petrol karşılığı gıda' programına sınırlama getirildi. Bu karara göre Irak, 6 aylık süre içinde en fazla 1.6 milyar dolarlık petrol satışı yapabilecekti. AMBARGO DELİNİYOR Son 2 yıl içerisinde Irak'ın dış ilişkilerinde büyük hareketlilik gözlenmeye başlandı. Körfez Savaşı sonrasında maruz kaldığı ekonomik ambargonun delinmesine yönelik faaliyetler, Irak'ın dış politikasında en önemli etken olarak ortaya çıktı. 1990 Ağustosu'nda başlayan ambargo, Irak'ın artan temel ihtiyaçları doğrultusunda 1995 yılına kadar tedrici olarak arttırılmıştı, fakat yeterli değildi. Mayıs 1996'da Irak, 'Anlayış Memorandumu' imzalayarak, petrol gelirlerinden elde edilen hasılatı, halkının temel insani ihtiyaçları için kullanmaya razı oldu ve bu çerçevede Aralık 1996'da BM'in aldığı 986 sayılı karara göre, petrol ihraç etmeye başladı. Şubat 1998'de BM Güvenlik Konseyi, Irak'ın 6 ay içinde ihraç edebileceği petrol bedelini yaklaşık 5.2 milyar dolara kadar yükseltti. Aralık 1998'de BM, Petrol Karşılığı Gıda Programı çerçevesinde yeni plan yaptı. Buna göre, yaklaşık 2.5 milyar dolar, insani harcamalara ayrılacaktı. Bu çerçevede Irak'a verilen bu yetki, BM tarafından 6'şar aylık süreler ile uzatılmaya başlandı. RUSYA-IRAK YAKINLAŞMASI Rusya'da Devlet Başkanı vekili olarak göreve başlayan Vladimir Putin, 4 Ocak 2000'de Saddam'a bir mektup göndererek, iki ülke arasında iyi ilişkiler kurmayı ve sürdürmeyi arzu ettiğini bildirdi. BM Güvenlik Konseyi, yapılan yardımları, petrol ihracını ve muhtemel stratejik silahları kontrol etmek amacıyla Irak'ta görevli heyet bulundurmaktaydı. Ocak 2000'de BM, kitle imha silahları tasfiye heyetini belirleyerek Irak'a gönderme kararı aldı. Rusya'dan önemli destek alan Irak ise, uygulanan ambargonun kendi halkında büyük yıkıma sebep olduğunu beyan ederek kaldırılmasını talep etti. BM'den bu konuda net cevap gelmeyince, 10 Şubat 2000'de Irak, BM heyetini 'casuslukla' suçlayarak faaliyetlerine izin vermeyeceğini bildirdi. Ambargonun etkilerinden gittikçe bunalan Irak yönetimi, 27 Mart 2000'de yaptığı açıklamada, ambargo yüzünden son bir ay içerisinde 10 bin Iraklının öldüğünü belirterek, dünya kamuoyunun ilgisini çekmeye çalıştı. AMBARGO DELİNDİ Bu çağrıya ilk cevap Avrupa Birliği'nden geldi. 3 Nisan 2000 tarihinde İtalyan milletvekili Vittorio Sgarbi ve Fransız Rahip Jean-Marie Benjamin, beraberlerinde bir uçak dolusu tıbbi yardım malzemesi olduğu halde Bağdat'a inerek ambargoyu deldi. BM bu girişime fazla tepki göstermediği gibi, Haziran 2000'de petrol karşılığı gıda alım programını 6 ay süre ile uzattı. 27-30 Haziran 2000 tarihleri arasında ABD'ye giden Saddam muhalifi Irak Ulusal Kongresi temsilcileri, Başkan Yardımcısı Al Gore ve Dışişleri yetkilileri ile görüşerek, Saddam'a karşı daha fazla silah ve para yardımı taleplerini tekrarladılar. Bu ziyaret esnasında dikkati çeken en önemli husus, Irak Ulusal Kongresi bünyesinde bulunan Iraklı Türkmenlerin dışlanması oldu. SADDAM'DAN KUVEYT'İ TEKRAR İŞGAL TEHDİDİ Fransa başta olmak üzere AB üyeleri ve Rusya tarafından Irak'a gıda ve tıbbi malzeme yardımı adı altında yapılan uçuşların sayısı artmaya başladı. Bu girişimden cesaret alan Saddam yönetimi, taleplerini biraz daha arttırmaya başladı. Saddam, 24 Ağustos 2000'da BM Silah Denetim Komisyonu'nun faaliyetlerine izin vermeyeceğini tekrarladı. Eylül ayında da, tekrar Kuveyt'i işgal edeceği tehditlerine başladı. Bunun üzerine ABD, Irak'taki petrol üretimini durdurdu ve petrol fiyatlarına zam yaptı. Bu girişim, AB ülkelerinde büyük tepkiye yol açtı. Fransa, Almanya, Belçika ve Hollanda'da bargüyük protesto eylemleri düzenlendi. ABD bu durumda geri adım atmak zorunda kaldı. IRAK'A AB DESTEĞİ AB'nin desteğini iyice arkasına alan Irak, 1990 sonrasında uygulanan yaptırımları birer birer kırmak üzere harekete geçmeye başladı. Öncelikle uçuşa yasak bölgelerde tekrar uçuş yapma kararı aldı. ABD buna, 24 Ekim 2000'de Kuzey Irak'taki Irak askeri tesislerini bombalayarak ikaz mahiyetinde bir tepki gösterdi ise de Irak, 36. paralelin kuzeyi ve Güney Irak bölgesinde uygulanan uçuş yasağını delerek, 5 Kasım 2000 tarihinden itibaren tekrar Basra ve Musul'a sivil hava ulaşımını başlattı. ABD'nin buna fazla tepki göstermemesinden cesaret alan Irak, AB ile olan diyaloğunu arttırmaya başladı. 22 Kasım 2000'de Irak, İtalyan-Fransız şirketleriyle, Irak-Türkiye arasında bir doğal gaz boru hattı inşası için görüşmelere başladı ve Suriye üzerinden petrol ihraç edebileceğini, boru hattının kullanıma hazır olduğunu BM'ye bildirdi. Giderek cesaretlenen Saddam, 1 Aralık 2000'de Irak ile BM arasında diyalogun başlaması için ABD'nin şartlarını kabul etmeyeceğini, ambargonun bir an önce kaldırılmasını talep etti. Ayrıca BM silah denetim heyetinin ülkeye tekrar girmesine izin vermeyeceğini ilave etti. 11 Aralık 2000'de Irak Petrol Bakanı, BM yetkilileri ile görüşmeler yaptı. Irak'ın BM'den ihraç ettiği her varil petrol için 0.5 dolar zam yapmayı ve bu gelirin BM denetimi dışında kalmasını talep etti. BM, bu teklifi uygun görmedi. Bunun üzerine Irak, petrol üretimini durdurmakla tehdit etti. Fransa'nın çabasıyla söz konusu program yine uzatıldı. Güvenlik Konseyi, 530 milyon dolarlık ek insani yardım sağladı. Verilen paranın, Saddam Hüseyin tarafından, rejimini devam ettirmek için kullanıldığını düşünen Washington yönetimi, bu artış için çok isteksizdi. Neticede BM, Irak'a "petrol karşılığı gıda" anlaşmasını 9. kez 6 ay süre ile uzattı. OĞUL BUSH, BABASININ YOLUNDA George W. Bush, ABD Başkanlık seçimlerini kazandıktan sonra yaptığı açıklamada, Irak'a karşı net politika izleyeceklerini bildirdi. İran ve Irak'a karşı uygulanan ambargo politikasını sürdürmekten vazgeçeceğini, fakat bunu yapmadan önce askeri bir harekatı öngördüğünü vurgulayan Başkan Bush, babası George Bush gibi Saddam'ı devirmeyi planlıyordu. Bundan cesaret alan Irak Ulusal Muhalefet Cephesi, 17 Aralık 2000'de açıklama yaparak, ABD'nin yeni Başkanı George W.Bush ile çalışmaya hazır olduklarını ve 97 milyon dolar yardımı alacaklarından umutlu olduklarını kaydetti. ABD'deki iktidar değişikliği sonrasında Irak'a karşı sertleşme eğilimine ilk destek İngiltere'den geldi. 9 Ocak 2001'de İngiltere, Irak konusunda ABD ile paralel bir politika izleme niyetinde olduğunu açıkladı. Irak bu açıklamaya karşı, 'Kuveyt'in, Irak'ın bir parçası olduğunu' belirten bir açıklama ile cevap verdi. ABD yönetimi, ambargonun hafifletilmesi yolunda ilk işaretleri vermeye başladı. BAĞDAT REJİMİNE SUÇLAMA 16 Ocak 2001 tarihinde 'Uluslararası Barış Akademisi' adlı bir kuruluş, 1990 sonrasında Irak'a uygulanan ambargo sebebiyle 1,6 milyon kişinin hayatını kaybettiğini, bunda en büyük sorumluluğun ise, ülkedeki silahların denetlenmesine izin vermeyen Bağdat rejimi olduğunu vurguladı. ABD, ambargonun hafifletilmesi için Irak'taki kitle imha silahlarının tamamen tasfiye edilmesi gerektiğini, bu gerçekleşmediği sürece ambargonun hafifletilmesinin söz konusu olmayacağını net şekilde ortaya koydu. Irak yönetimi buna ilk tepki olarak, 22 Ocak 2001'de Suriye ile bir araya gelerek, Fırat ve Dicle sularının kullanımı konusunu ele aldı. Irak, bu şekilde, Fırat ve Dicle konusunda bu ülke ile olan ortak çıkarlarını ortaya koymasının yanı sıra, Suriye üzerinden yapacağı petrol ihracını da gündeme getirerek, Devlet Başkanı Hafız Esat'ın ölümünden sonra ABD ile iyi ilişkiler kuran Suriye'yi yanına çekme girişiminde bulundu. Hemen arkasından da 23 Ocak'ta, Suriye ve Türkiye'den sonra Ürdün'e de bir petrol boru hattı döşemek istediğini açıkladı. ABD VE İNGİLİZ UÇAKLARINDAN SALDIRI Irak rejim muhalifleri, ABD yönetimi ile görüşme yapmak üzere 1 Şubat 2001 Washington'a geldiler. ABD yönetimi, Saddam'a karşı kullanılmak üzere 4 milyon dolarlık bir yardım yapacağını vurgularken, rejim muhalifleri ise bu paranın yeterli olmadığını, Türkiye'nin etkin desteğinin sağlanmasının şart olduğunu bildirdiler. Ancak, yaşanan gelişmeler, Irak'ta yeni bir savaşın sinyallerini veriyordu. 17 Şubat 2001'de ABD ve İngiliz uçakları, başkent Bağdat'ı bombaladı. Fransa ve Rusya, ABD'nin son hava harekatını şiddetle kınayarak ambargonun kaldırılmasını önerdiler. Irak Dışişleri Bakan Yardımcısı Nizar Hamdun, kalabalık bir heyet ile Paris'e giderek AB'den destek arayışında bulundu. Aynı günlerde Alman Meclis Başkanı Wolfang Thierse'nin İran'a giderek, Ortadoğu'daki son gelişmeleri ele almaları, bölgedeki saflaşmayı netleştirmeye başladı. Irak, saldırı sonrasında Suudi Arabistan ve Kuveyt'i uyararak, ABD ve İngiltere'nin saldırılarının devam etmesi halinde kendilerine karşı askeri tedbir alacağını belirtti. ABD'nin bu açıklamaya tepkisi, yine bir hava saldırısı ile oldu. Amerikan ve İngiliz uçakları bu kez Kerkük'ü bombaladılar. ABD yönetimi arkasından da bir açıklama yaparak Saddam rejiminin devrilmesi için ambargonun yeteri kadar etkili olmadığını, zira ambargo uygulamasının AB ve Rusya tarafından delinmesi sebebiyle eskisi kadar etkili olmadığını, bu yüzden Saddam'ın devrilmesi için Iraklı muhalif grupların devreye sokulması gerektiğini düşündüklerini kaydetti. Fransa Dışişleri Bakanı Vedrine, 1 Mart 2001'de yaptığı açıklamada, Irak'a uygulanan ambargonun olumsuz sonuçlar doğurduğuna değinerek, Bağdat rejiminin, bölgenin yeniden ısınmasına yol açacak girişimlerde bulunabileceğine dikkati çekti. Aynı gün ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Walker, Ankara'daki temasları sırasında, Türkiye ile Irak arasındaki sınır ticaretinin BM kontrolü çerçevesinde yapılmasını önerdi ve yeni Irak politikası konusunda Türkiye'nin desteğinin kendileri için çok önem taşıdığını belirtti. 13. ARAP LİDERLERİ ZİRVESİ Irak ve Filistin konularının ele alındığı 13. Arap liderleri zirvesi, 14 ülke liderinin katılımıyla, Ürdün'ün başkenti Amman'da 27-28 Mart 2001 tarihleri arasında yapıldı. Zirvenin açılışında konuşan Ürdün Kralı Abdullah, Irak'a uygulanan yaptırımların kaldırılmasını istedi. 1991 yılındaki Körfez Savaşı'ndan sonraki ilk olağan Arap Zirvesi'ne katılan Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan, toplantı öncesinde Irak Başbakan Yardımcısı Tarık Aziz ile görüştü. Irak Yönetimi'nin, Arap ülkelerinden ambargoya uymamaları yolundaki isteğinden geri adım atmaması, zirveden çıkacak beklentileri gölgeledi. Toplantıya Irak adına katılan Devrim Komuta Konseyi Başkan Yardımcısı İzzet İbrahim, Devlet Başkanı Saddam Hüseyin'in, "Filistin konusundaki her türlü pazarlığı reddettiğini" bildirdi. İbrahim, Saddam'ın, "işgalcileri ve suçlu Siyonist istilacıları çökertmek için, Siyonistlerin hayata düşkün oldukları kadar, kendilerini kurban etmeye düşkün askerlerden bir ordu kurulmasını" önerdiğini söyledi. Toplantı sonunda Arap Birliği Genel Sekreteri İsmet Abdülmecid tarafından okunan nihai bildiride, Ürdün Kralı Abdullah'ın himayesindeki bir komisyonun, "Irak ile Kuveyt arasındaki duruma" dair temaslarda bulunmakla görevlendirildiği kaydedildi. Arap ülkeleri devlet ve hükümet başkanlarının zirve öncesinden beri, 6 gündür üzerinde çalıştığı Irak-Kuveyt sorununa dari anlaşma önerisi Irak tarafından reddedildi. Bu metinde, Irak ve Kuveyt'in egemenlik ve toprak bütünlüğüne duyulan saygı vurgulanırken, Irak'a BM kararları doğrultusundaki taahhütlerini yerine getirmesi çağrısında bulunuldu. Öneride ayrıca, doğrudan Irak'a işaret etmeden, kitle imha silahlarının ve bunlara dair programların denetlenmesi konusunun sona erdirilmesi, Irak'a yönelik yaptırımların kaldırılması ve Irak'a ticari uçuşların yeniden başlatılması çağrısı da yer aldı. ABD'NİN TÜRKİYE'DEN İSTEĞİ Mart ayı sonunda resmi ziyaret için Washington'da bulunan Türkiye Dışişleri Bakanı İsmail Cem, ABD yetkilileri ile bir dizi görüşmeler yaptı. Görüşmelerde ABD, Türkiye'den, Irak sınırından mazot ve petrol ticaretine sınırlama getirmesini istedi ve ambargonun delinmemesi konusunda daha hassas olmaya davet etti. Türkiye ise ABD'nin politikasına destek vermeyi düşündüğünü, fakat Körfez Savaşı'ndan bu yana Irak ile olan ticaretinin sona ermesi sebebiyle ekonomik açıdan büyük sıkıntı içerisine girdiğini, yeni bir düzenleme ile Irak ile olan ticaretin geliştirilmesi gerektiğini vurguladı. '11 EYLÜL' SONRASI ABD'nin, 11 Eylül 2001 tarihinde tarihinin en büyük terör saldırılarına maruz kalmasından sonra, Bush yönetimi iki ismi suçladı: Usame Bin Ladin ve Saddam Hüseyin. Usame Bin Ladin'in saklandığı Afganistan'a yönelik büyük operasyon düzenleyen ve El Kaide örgütünü çökerten ABD, dünya kamuoyunun dikkatini de Irak'a çekmeye çalıştı. Saddam Hüseyin'in, elinde bulunan kitle imha silahlarıyla dünya için büyük tehlike olduğunu iddia eden ABD, bu görüşünü dünya ülkelerine kabul ettirmeyi başaramadı. Afganistan operasyonunda bir çok ülkeden teröre karşı savaşta destek alan ABD, aynı desteği Saddam Hüseyin'e karşı bulamadı. Körfez Savaşı'nda 40 ülkenin desteğini alan ABD, bu sefer aynı desteği henüz bulabilmiş değil. Şu ana kadar ABD'ye kesin destek vereceğini açıklayan tek ülke İngiltere olurken, büyük ülkeler ise ABD'yi bu savaşında yalnız bırakmaktan yana tavır sergiliyorlar. Fransa gibi Güvenlik Konseyi'ne üye ülkeler de Irak'a askeri müdahaleye kesin şekilde karşı çıkıyor. IRAK OPERASYONUNA KARŞI OLAN ÜLKELER Mısır: Devlet Başkanı Hüsün Mübarek, askeri harekat için yeterli delilin olmadığını açıkladı. Ürdün: Kral Abdullah, askeri harekata karşı dünyada bir kampanya başlatırken, ülkesinin, ABD birliklerine topraklarını kullandırmayacağını söyledi. Suriye: Şam yönetimi, Saddam'a karşı bir harekata kesin olarak karşı çıkıyor. Kanada: Saddam Hüseyin'in batı dünyası için tehlike oluşturduğuna dair ciddi bir delil olmadığına inandıklarından ABD'ye destek vermeleri muhtemel gözükmüyor. Çin: Askeri harekata karşı çıkıyor. BM silah müfettişlerinin Irak'a tekrar gidip çalışmaya başlamasını destekliyor. Fransa: BM Güvenlik Konseyi'nin üyesi Fransa, Saddam'a karşı bir askeri harekatı kabul etmiyor. Fransa yönetimi, silah uzmanlarının Irak'taki görevlerini yeniden sürdürmelerini istiyor. Almanya: Avrupa Birliği ülkeleri içerisinde, ABD planlarını en fazla eleştiren ülke konumunda ve harekata karşı çıkıyor. Hindistan: Askeri harekata karşı çıkmasına rağmen, Irak'taki rejimini değişmesi gerektiğine inanıyor. İran: Tahran yönetimi ABD harekatına şiddetle karşı çıkıyor. Rusya: ABD harekatına karşı çıkan Moskova yönetimi, Irak Hükümeti ile ilişkilerini güçlendiriyor. Birleşmiş Milletler: Genel Sekreter Kofi Annan, ABD'nin Irak'a yönelik bir harekatına karşı çıkıyor. ABD'Yİ DESTEKLEYEN ÜLKELER İngiltere: Başbakan Tony Blair, ABD Başkanı George Bush ile Irak operasyonu için dünyada destek arayışında. İngiltere, Irak operasyonuna ordusu ile birlikte katılmayı planlıyor. İsrail: İsrail, muhtemel bir Irak operasyonu için tüm hazırlıklarını yapmış durumda. İsrail hükümeti, Irak'tan saldırı gelmesi durumunda buna karşılık vereceklerini açıkladı. ABD'Yİ DESTEKLEMESİ MUHTEMEL ÜLKELER Bahreyn: Basra Körfezi'ndeki küçük bir adada konuşlanan ABD Deniz Kuvvetleri 5. Filoda 4 binden fazla asker var. ABD, Irak operasyonunda Bahreyn'in üslerini kendi kuvvetlerine açmasını umut ediyor. Kuveyt: Bine yakın ABD askerinin bulunduğu ülkede, Kuveyt'in muhtemel bir ABD harekatına çok fazla karşı çıkamayacağı tahmin ediliyor. Suudi Arabistan: Suudi Arabistan, Irak operasyonuna BM'nin desteği doğrultusunda sıcak bakabileceğini belirtiyor. Bu ülke için öncelikli olarak BM desteği şart. Türkiye: Türkiye, Irak'a muhtemel bir askeri harekata karşı çıkarken, ABD'nin İncirlik Üssü'nü kullanmasına izin verebileceği belirtiliyor. IRAK'IN ELİNDEKİ KİTLE İMHA SİLAHLARI Bu arada Bağdat yönetimi, ülkelerine yönelik bir ABD saldırısına tüm silahlarıyla cevap vereceğini dair yemin etti. BM silah denetçilerinin 1998 yılı sonundaki raporlarına göre, Irak'ın elinde bulunduğu öne sürülen kitle imha silahlarının sayısı şöyle: - 15 biyolojik ajanlarla doldurulmuş füze başlığı - 50 konvansiyonel savaş başlığı - 500+ ton füze yakıtı - 7 bitirilmiş füze - 6 bin havadan gönderilebilen kimyasal silah içeren bomba - 550 hardal gazı doldurulmuş top mermisi - 157 havadan gönderilebilen biyolojik silah IRAK'IN KİTLE İMHA SİLAH ÇALIŞMALARI 1972: Irak, kimyasal ve biyolojik silahlarla ilgili anlaşmaya imza attı. 1974: Bağdat yönetimi, nükleer, kimyasal ve biyolojik silah geliştirmek için çaba sarfetmeye başladı. 1981: İsrail jetleri, Osirak Nükleer Reaktörü'ne saldırı düzenledi. İsrail istihbaratı, reaktörün, nükleer silah üretim merkezi olduğunu iddia etti. 1981-88: Irak, İranlı askerlere karşı kimyasal ve biyolojik silahlar kullandı. 1988: Irak, Kerkük'teki Halepçe'de Türkmenler ve Kürtlere karşı kimyasal silah kullandı. 25 bin kişi öldü. Şubat 1991: Körfez Savaşı'nın sonrasında Irak, şartsız olarak kimyasal, biyolojik ve nükleer silahlarını ve 150 kilometreden fazla menzilli füzelerini yok etmeyi kabul etti. Ağustos 1991- Aralık 1998: Birleşmiş Milletler Özel Komisyonu (UNSCOM), ülkede kimyasal ve biyolojik silah üretimi ile ilgili çalışmaları denetledi. Aralık 1998: BM Denetçilerinin Şefi Richard Butler, Bağdat yönetiminin tutumu üzerine denetçilerin Irak'ı terketmelerini istedi. Bunun üzerine ABD ve İngiliz uçakları Irak'taki bir çok noktayı bombaladı. Ocak 1999: Clinton yönetimi, bazı silah denetçilerinin, Irak'ın elindeki silahlarla ilgili olarak Amerikan istihbaratına yardım ettiğini itiraf etti. Aralık 1999: BM, silah denetimlerine tekrar başlamak için, UNSCOM'un yerine UNMOVIC'i kurdu. Eylül 2002: BM Genel Sekreteri Kofi Annan, Bağdat yönetiminin, silah denetçilerinin ülkeye girmesine izin verdiğini açıkladı. ABD'NİN ENDİŞESİ Irak, 1991 yılındaki Körfez Savaşı'nda, 40'dan fazla ülkenin destek verdiği ABD başkanlığındaki uluslararası koalisyonla bozguna uğratılmıştı. Fakat, şu anda dünya kamuoyundan aradığı desteği bulamayan ABD'nin, aynı başarıyı tekrar gösterebileceği yönünde Pentagon'da ciddi şüpheler var. ABD'de basına sızan savaş senaryolarına göre, en fazla çekinilen konu, Saddam Hüseyin'in köşeye sıkıştığı anda kitle imha silahlarını kullanmak istemesi. 1991 yılındaki Çöl Operasyonu'nda 250'ye yakın timini kaybeden ABD, bu savaşta daha büyük kayıp verebileceği endişesini taşıyor. ABD'nin kara harekatını ön plana çıkaracağı yeni operasyonda, Saddam'ın kullanacağı kimyasal ve biyolojik silahların ortaya çıkaracağı zararın çok daha fazla olacağı ileri sürülüyor. Bu savaşın ABD'ye maliyetinin 40-200 milyar dolar arasında olacağı tahmin ediliyor. Körfez Savaşı'nda olduğu gibi, binlerce ABD askerinin, Irak'a komşu olan Türkiye, Kuveyt, Ürdün gibi ülkelerde bekletileceği belirtiliyor. Savaş senaryolarına göre, ABD savaş uçakları, çoğu Bağdat civarında olan Irak'ın komuta kontrol merkezlerine yönelik hava saldırıları düzenleyecek. ABD özel birlikleri, ülkenin belirli noktalarına sızarak, özellikle kitle imha silahlarını yok etmeye çalışacak. Bu aşamadan sonra Irak ordusu psikolojik ve güç olarak çökertilecek. Saddam Hüseyin'in kitle imha silahları yok edildikten sonra ABD, kara birliklerini ülkeye sokacak. SADDAM'IN İLK HEDEFLERİ Siyasi gözlemcilere göre, Saddam Hüseyin, ilk olarak Körfez'deki ABD savaş uçaklarına yönelik bir saldırı düzenleyebilir. Savaşın başlamasından sonra 36'ncı paraleldeki uçuş yasağını da dikkate almayacak olan Saddam Hüseyin'in, Kuzey Irak'taki Kürtlere ve Türkmenler'e yönelik hava ve füze saldırısı düzenlemesi de ihtimal dahilinde. Bu saldırılara kitle imha silahları da dahil olabilir. İsrail de Saddam Hüseyin'in ilk hedefi arasında yer alıyor. TARAFLARIN ASKERİ GÜÇ KIYASLAMASI ABD'nin bölgedeki askeri yapısı, çıkabilecek bir savaşta çok kısa sürede güçlendirilebilecek durumda. ABD'nin okyanusta ve Japonya'daki savaş gemileri ve Almanya'daki üslerinden Körfeze ve Irak'a komşu ülkelere, askeri yığınak yapması senaryoları üzerinde konuşuluyor. ABD'nin bu savaşta ayrıca Türkiye ve Gürcistan'daki üsleri de kullanmak isteyeceği tahmin ediliyor. ABD'NİN ASKERİ GÜCÜ Kara Kuvvetleri: Kuveyt'te 9 bine yakın tim hazır bekletiliyor. ABD'nin bu ülkede, askeri ekipman olarak 2 Patriot anti-füze bataryası, iki ağır zırhlı tugayı var. Bu tugaylarda 114 M1A1 Abrams tank, 60 M-2A2 Bradley savaşçı zırhlı araç var. Suudi Arabistan'da 6 bin, Katar'da 3 bin 300 asker var. Katar'taki El-Udeid Üssü'ndeki askerlerin 800'ü Amerikan özel kuvvetlere mensup askerlerden oluşuyor. Deniz Kuvvetleri: ABD Deniz Kuvvetleri'nin 5'inci Filosu Bahreyn'de üslenmiş durumda. Ayrıca nükleer taşıyıcı olan USS Abraham Lincoln'un Basra Körfezi'nde hazır bulunması bekleniyor. Bu gemi, yeni denizaşırı F/A18 süper jetleri de taşıyor. USS Harry Truman savaş gemisi ise bu ayın sonlarında Körfez bölgesinde olacak. Hava Kuvvetleri: Çoğunluğu Hava Kuvvetleri personeli 2 bin asker Umman'da üslendi, 500 Birleşik Arap Emirlikleri'nde, bin 700 de Türkiye'deki İncirlik Üssü'nde konuşlanmış durumda. ABD'nin bölgedeki üslerinde binden fazla bombardıman, savaş ve nakliye uçağı bulunuyor. IRAK'IN ASKERİ GÜCÜ Irak'ın askeri gücü tam olarak bilinmiyor. Ancak, BM gözlemcilerinin hazırladığı raporlar doğrultusunda aşağıdaki gibi olduğu tahmin ediliyor. Kara Kuvvetleri: Çoğunluğu Sovyet yapımı T-54S, T-62S, T-72S model 2 bin 500 tank, farklı özelliklerdeki bin 500 ağır silah ve 120 helikopter. 350-400 bin asker. Deniz Kuvvetleri: İtalyan yapımı iki füze fırkateyni ve Sovyet yapımı gemisavar füzeleri ve 10'a yakın füze yakıt botları. Hava Kuvvetleri: Yaklaşık 180 adet, Sovyet yapımı MIG-23S, MIG-25S ve MIG-29S ve Fransız yapımı Mirage-F-1S savaş uçağı. Irak'ın hava kuvvetleri, İngiliz ve Amerikan uçakları tarafından, ülkenin uçuşa yasak bölgelerinde yürütülen uçuşlar ve bombalamalarla tahrip edildi. Irak ayrıca, Sovyet yapımı yerden havaya fırlatılan SAM-25 ve SAM-16 füzelerine sahip. ABD uçakları bunların bir çoğunu tahrip etmesine rağmen, hepsini yok edemedi. Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 18:19

İLGİLİ HABERLER