Gündem
  • 29.3.2006 12:44

OLAYLI HACI DİZİSİYLE AK PARTİ İLİŞKİSİ

Bugün Gazetesi yazarı Nuh Gönültaş'ın köşesinde yer verdiği çarpıcı iddialar...

"28 Şubat'ın Hacı'sı ile AK Parti ilişkisi

atv’nin haftalarca tanıtımını yapıp sonra da “İlkelerimize uygun değil” medyatik gerekçesi ile yayınlamama kararı aldığı “Hacı” dizisinin Show TV’ye transferi hakikaten ilginç.

Mehmet Emin Karamehmet’in medya grubunda olan Show TV’nin “karanlıklar prensesi” ile ilişkileri nedeniyle “hayır” demesi beklenirken, bu olmadı. Söylenen şey, diziyi Show TV’ye pazarlayanlara patronun hayır diyebilmesinin mümkün olmadığı...

Aslında “Hacı” yayınlanırsa belki de 28 Şubat’ta Türkiye’de neler olduğunu halkın anlaması daha kolay olacak. O dönemde rol oynayan “karanlıklar prensesi” ve “karanlıklar prensi”nin neler yaptığını herkes daha iyi bilecek.

Bir Fransız kanalının diziyle ilgili olarak yaptığı yorum “Bu dizi Türkiye’de askerin konumunu sorgulayacak” şeklinde olmuştu. Anlaşılacağı gibi “kaygı derin.”

Bize göre dizinin engellenmesinde önemli etkisi olan Cüneyt Ülsever’in “Hacı” romanının kahramanı “28 Şubat’ın Hacısı.” Ama elbette Onun ortaya çıkıp da kendini deşifre etmesi beklenmiyor.

Pazar günkü yazıdan sonra herkes bana “28 Şubat’ın bayan hacısı”nın kim olduğunu soruyor. Oysa o çok yabancımız olan birisi değil. Olağanüstü dönemlerde önemli rol oynayan birisi. Şu sıralarda AK Parti’ye özellikle Amerika cephesinden yönelen eleştiriler onun organizasyonuyla gerçekleşiyor. Hem de AK Partili ortaklarıyla birlikte yapıyor bunu.

Kahramanımız, (Hacı’nın AK Partili ortaklarından söz ediyorum) 28 Şubat sürecinde el konan bankalardan birinin patronunun avukatı. Bankanın patronunun da avukatının da ilişkide olduğu kişi bu “karanlıklar prensesi.” Avukatın, patronun el konulan bankasını kurtarması için 25 milyon dolar aldığı biliniyor.

Patron bir avukata niçin bu kadar para versin?

Çünkü avukatın babası hükümete çok yakın bir yerde duruyor...

Banka kurtarılabildi mi? Hayır, ama bankaya el koymanın yasal olmadığına dair bir karar çıkartılabildi. Buna rağmen banka sahibine iade edilmedi.

Edilemez, çünkü satış gerçekleşmiş ve üzerinden çok sular akmıştı. Yani iadesi mümkün olmayan bir durumdaki bankanın sahibine iadesi doğal olarak sağlanamadı. Bu durumda gerek patronun gerekse avukatın yeni bir strateji belirleyip AK Parti hükümetine karşı yurtdışından, özellikle Amerika’dan baskı yaptırmak yoluna gidildi. İşte bu noktada “karanlıklar prensesimiz kudret simsarımız, Amerika nezdinde en güçlü lobicimiz” devreye giriyor.

Prenses dostları vasıtasıyla Amerika’daki muhafazakâr kurumlar ve temsilcilerine “Türkiye’de muhalif sermayeye tahammül edilmiyor, AK Parti hükümeti muhalif sermayeye el koyuyor” açıklamaları yaptırıldı. Senatörlere mektuplar yazdırıldı. Mektuplarda “Türkiye’de muhalif sermayeli bankalara el konuluyor” cümlelerinin mutlaka yer alması sağlandı.

Son olarak okuyucuların merakını giderebilmek için hanımefendi ile ilgili birkaç ipucu vereyim: Önemli bir gazeteciyazarın onun için “28 Şubat günleri bütün açıklığı ile yazıldığında onun bu süreçte oynadığı rol çok daha iyi anlaşılacaktır” diye yazdığını hatırlıyorum. Ayrıca “Amerika bize el versin başbakan olalım beklentisindeki politikacıların,” “biz bunca hizmet verdik bak ne haldeyiz diyen emekli sivil-asker bürokratların” umut kaynağı olduğunu biliyorum. Ve sanıyorum, o Richard Perle’nin Washington’da kalan tek Türk dostu olduğuna inanan birisi..."

Güncellenme Tarihi : 25.3.2016 09:42

İLGİLİ HABERLER