Medya
  • 3.3.2005 18:06

TV PROGRAMINI TUVALETTE YAKALADIĞI GENERALİN RİCASIYLA KURTARAN ÜNLÜ GAZETECİ KİM?

ANDIÇ VURGUNU 28 Şubat sürecinde ''''demokrat'''' gazetecilerle, ''''brifing'''' gazetecileri birbirinden ayrıştı. Demokrat gazeteciler, askerin siyasete müdahalesini eliştiriyor, ''''iç düşman'''' terimine karşı çıkıyordu. ''''Brifing gazetecileri'''' ise, genelkurmay kademelerinden gelen telkinleri sütunlarına veyahut gazete manşetlerine yansıtıyorlardı. Onlar, ''''iç düşmana'''' karşı yürütülen psikolojik savaşın elemanları haline geldiler. HÜRRİYET VE SABAH Gazeteci Cengiz Çandar ve Mehmet Ali Birand''ın yaşadıkları, gazetelerin nasıl emir komuta altına girdiğinin çarpıcı bir örneğini teşkil ediyordu. 25 Nisan 1998 tarihli Hürriyet ve Sabah gazetelerinde, PKK''lı Şemdin Sakık''ın itiraflarına dayanılarak ''''Bölücü örgütün Türkiye''deki işbirlikçilerinin'''' adı veriliyordu: ''''PKK''nın Apo''dan sonraki ikinci adamı Şemdin Sakık, deprem yaratan ifadesinde, örgüte destek veren, zaman zaman işbirliği yapan isimleri tek tek açıkladı... eski milletvekili Abdülmelik Fırat, ANAP milletvekili Sebgatullah Seydaoğlu, DYP Diyarbakır milletvekili Salim Ensarioğlu seçimlerde destek istedi. RP milletvekili Fethullah Erbaş, RP''nin örgütü kınamayacağını söyledi, buna karşılık da kendilerini desteklememezi istedi. Eski milletvekili Muyhettin Mutlu, oğlunu kurtarmak için, Öcalan ile görüştü. Diyarbakır eski Belediye Başkanı Turgut Atalay, bana bir tabanca hediye etti. Eski DEP''li Sırrı Sakık ve Leylâ Zana, Diyarbakır eski HADEP İl Başkanı Mehmet Mengi, bize maddi destekte bulundu, adamlarımızı belediyede işe aldı. Abdullah Öcalan bana, Mahir Kaynak, Mahir Sayın, Cengiz Çandar, Mehmet Ali Birand, Yalçın Küçük''ün isimlerini söyledi. Ayrıca Milli Gazete ve Akit gazetesinin de PKK aleyhine yazmayacaklarına dair söz verdiklerini bildirdi.'''' Hürriyet ve Sabah''ta manşetten verilen o haberlerin düzmece olduğu, daha sonra elime geçen andıç sayesinde deşifre oldu. ANDIÇ 2000 yılı Ekim ayının ortalarıydı. Üzerinde ''''Andıç'''' yazan bir belge elime ulaştı. Nisan 1998''de, bazı gazeteciler, milletvekilleri, sivil toplum örgütleri ve siyasi partilere karşı yürütülen bir kampanyanın perde arkasını sergiliyordu okuduğum satırlar. ''''Güçlü Eylem Planı'''' adını taşıyan Andıç''ta rastladığım bazı ifadeler şöyleydi: 1) İç kamuoyuna yönelik faaliyetler: Elde edilecek bilgilerden istifade edilerek, örgütle bağlantılı siyasiler, gazeteciler, işadamları, parti ve derneklerin deşifre edilmesi suretiyle, vatan hainliklerinin sergilenmesi. 2) Şemdin Sakık''ın, örgütün yapı ve işleyişi, eylemleri hakkında belge ve delillere sahip olduğunu kamuoyuna yansıtmak suretiyle, iddiaların inandırıcılığını ve güvenirliliğini sağlamak. 3) İnsan Hakları Derneği''nin PKK güdümünde olduğunu ortaya koyarak kapatılmasını temin etmek. 4) Refah Partisi''nin PKK ile işbirliğini sergileyerek ve Fazilet Partisi''nin, müteakip seçim döneminde PKK ile işbirliği yapacağını ileri sürerek, Fazilet Partisi''ni yıpratmak. 5) Adı geçen milletvekillerinin (Selim Ensarioğlu (DYP), Fethullah Erbaş (FP), Segbatullah Seydaoğlu (Anap), Abdülmelik Fırat (DYP), Leylâ Zana (DEP), Muhittin Mutlu) PKK ile ilişkilerini ortaya koyarak, siyasî platformda yıpranmalarını sağlamak. 6) Adı geçen gazetecilerin (Mehmet Ali Birand, Cengiz Çandar, Yalçın Küçük, Yaşar Parlak, Mahir Kaynak, Mahir Sayın ve ilave edilmesinde fayda görülen Yavuz Gökmen, Altan kardeşler gibi gazetecilerin) kamuoyunda saygınlığının azaltılması ve itibarının düşürülmesi için terör örgütüne sağladıkları destek ile ilgili aleyhlerine kamuoyu oluşturmak. Örgütün para ile kendine müzahir gazetecilere her şeyi yaptırttığını, gazete sahiplerine, seçilen köşe yazarlarına ve televizyonlara duyurmak. Görüldüğü gibi, kişileri karalamak için psikolojik harekâtı anlatan bir Andıç hazırlanmış, bunun gereği yapılarak sözde Şemdin Sakık''ın itirafları iki büyük gazetede yayınlatılmıştı. Bu yayınlar sonrasında, Mehmet Ali Birand Sabah''taki işini kaybetmiş, Cengiz Çandar ise, bir süre için izinli sayılmıştı.Biz bu tertibi ancak 2 yıl sonra elimize geçen andıç sayesinde öğrenip, kamuoyuna duyurduk. * * * * CENGİZ ÇANDAR Sabah gazetesinde Şemdin Sakık''ın ifadeleri yayınlandığında, Dinç Bilgin, Cavit Çağlar ve Zafer Mutlu teknedeydi. Pazartesi geldiğinde, Zafer Mutlu, bana, ''''Senin hakkındaki iddialara inanmıyoruz ama, yayınlamaya mecburduk'''' dedi. ''''Mehmet Ali Birand''ı bir süre sonra işten çıkaracağız fakat, senin de yazılarını kesmeliyiz. Aksi takdirde, askere posta koymuş gibi oluruz.'''' Ben Zafer Mutlu''ya ''''Niye biraz sıkı duramadınız'''' diye sordum. Bana, ''''Duramazdık, burada 4 bin kişi çalışıyor ve üstelik benim bankam var'''' cevabını verdi. Mehmet Ali Birand, Sabah''tan atılmıştı ama, Erol Aksoy''un sahibi olduğu Show TV''de programı devam edecekti. Fakat, Erol Aksoy''a da askerden telefon gelmiş. Bunun üzerine, Show''daki işinden de oldu. Daha doğrusu son anda tesadüfen, programı yayından kalkmaktan kurtuldu. O Pazar, Çevik Bir''in de katıldığı, çok sayıda üst düzey Amerikalı''nın geldiği bir toplantıya biz de davetliydik. Çevik Bir''in tuvalete gittiğini gören Mehmet Ali, onun peşinden tuvalete gidiyor ve ''''Ben size ne yaptım paşam'''' diye soruyor. Çevik Bir, 32. Gün''ün durdurulmasıyla bir ilgisinin olmadığını söylüyor. Bunun üzerine Mehmet Ali Birand, cep telefonundan Erol Aksoy''u arıyor ve telefonu Çevik Bir''e uzatıyor. Böylece programını kurtarıyor. Şemdin Sakık''ın iddiaları yayınlandıktan bir hafta sonra, İnsan Hakları Derneği Başkanı Akın Birdal, Türk İntikam Tugayı tarafından vuruldu. Bunun üzerine Dinç Bilgin, bana sahip çıkmak ihtiyacını hissetmiş. Yazılarıma tekrar başlamama izin verdiler. Ama, Erol Özkasnak, Zafer Mutlu''yu sürekli telefonla arayarak, ''''O... çocuğuna halâ nasıl yazdırıyorsun'''' diye soruyormuş. Zafer de, beni korumak için, ''''Paşam o bildiğiniz gibi değildir, İstiklâl Marşı''nda gözleri dolar'''' diyormuş. Nihayet bir gün Etibank Yönetim Kurulu üyesi Vural Beyazıt, Çevik Bir''i arayarak, benim üzerime gitmekten vazgeçmeleri için ricacı oluyor. Böylece ''''Sabah''tan atın bu adamı'''' baskısı kalkıyor. Ben, Sabah gazetesinden, 2000 yılında, Andıç üzerine yazdığım bir yazı yayınlanmayınca çıkarıldım. Andıç dolayısıyla Türk Silâhlı Kuvvetleri''ne hakaret ettiğimi iddia ettiler ama, sadece, ''''Devlet adına da yapılmış olsa, hukuku çiğnemenin, insanlara iftira etmenin, insanların onuruyla oynamanın, kişi ve kuruluşlara karşı düzmece belgelerle komplo hazırlamanın cezaî sorumluluğu vardır'''' diye yazmıştım. Andıç sayesinde aklanmıştım; lâkin buna sevinemeden, zira işimden oldum. MEHMET ALİ BİRAND 28 Şubat, hangi açıdan bakarsanız bakın, yakın tarihimizin en tehlikeli ve en kötü dönemidir. Silâhlı Kuvvetler içindeki bir kesimin her türlü baskı unsurunu kullanarak, ülkeyi yönettiği bir dönemdir. Kışla mantığının işlediği bir dönemdir... 28 Şubat''ta ben, askerin ANDIÇLADIĞI kişilerdin biriydim. Sonradan yalanlar anlaşıldı ancak, sözünü ettiğim askeri kesimin verdiği emirlerle SABAH''tan çıkarıldım. Yazılarım kesildi. 32.GÜN adlı programım SHOW TV''de durduruldu. Kısa bir süre dahi olsa vatan haini muamelesi gördüm... Tehlikeli bir dönemdi, zira medyanın bir bölümü korktuğu, diğer bölümü nemalandığı için, bu tutuma itiraz etmedi... Ancak ilginçtir, Silâhlı Kuvvetler bir süre sonra kendi içindeki çürük elmaları atmasını da bildi. ANDIÇ rezaleti Nazlı Ilıcak sayesinde ortaya çıkınca kendi içini temizledi. Yine de, mağdur olanlara, çekilen acılara yazık değil mi? MEHMET BARLAS: REFAHYOL YIKILDI, BARLAS YASAKLANDI Erbakan- Çiller hükümetinin görev süresinin dolduğunu anlamıştım. Erbakan''ın istifası üzerine koalisyon protokolü gereğince, Tansu Çiller başbakan olacak ve genel seçime gidilecekti. Ancak Türkiye''de dönen siyasi dolaplar buna izin vermedi. Ben buna karşı çıktım. Sabah Gazetesi''ndeki yazılarım kesildi. Televizyonlarda yaptığım yorumlar engellendi. Bu, genel olarak sansürdür. Sansürün boyutu o kadar fazlaydı ki, o dönem Yeniyüzyıl ''da yazan eşim Canan Barlas ''ın yazıları da engellendi. Soyadı kırımı yapıldı. Susmadım. Özer Çiller''in sahibi olduğu bir televizyon kanalında antidemokratik sürece tepkimi dile getirdim. Daha çok çalıştım. O dönem hakkımda çok sayıda dava açıldı. Evime on binlerce dolarlık icra geldi. MEHMET ALTAN-ALTAN''DAN RAHATSIZIZ 28 Şubat, o güne kadar görmediğim biçimde özgürlüğün daraldığı bir ortamdı. Bazı yazılarıma sansür uygulandı. O dönem, 4 gün yazı yazıyordum. 28 Şubat''ın baskısıyla yazılarım bire indi. O günlerde, Çevik Bir''in Dinç Bilgin''le yemek yiyip, ''Mehmet Altan''dan rahatsızız'' dediğini Hasan Cemal, ''''Kürtler'''' kitabında anlatır. ''''Türkiye''de memur olmak gibi bir talihsizlik, silâhsız memur olunca ikiye katlanıyor'''' diye yazmış ve eğitimcilerle askerlerin maaşları arasındaki farkı da buna örnek göstermiştim. Dönemin Genelkurmay Genel Sekreteri''nin yazı ile ilgili olarak gazete yönetimini arayıp ''''Beni süngü ucunda cephe cephe dolaştırmakla'''' tehdit ettiğini bir zaman sonra gazete yöneticilerinin ağzından duydum... Doğrusu, dönemin şartlarını sabit sayan, gökte tutup yerde yiyen bir tuğgeneralin bu tuhaf konuşma biçimi hoşuma gitmedi. Ertesi yıl, asker ve sivil memur maaşları açıklandığında, ''''Yeni Memur Maaşları'''' başlığıyla hemen hemen aynı minvalde bir yazı daha yazdım... Asker sivil demeden tüm memurların parasının az olduğunu, ancak bilgi çağına adım atılan bir dünyada, hükümetlerin savunmayı eğitime karşı çok daha fazla sakındığını anlatıyordum...Bu kez, aynı general, patron katına telefon etti. Küçük bir gazete içi kriz yaşandı. Sonra da, kamuda çalışan memur maaşlarının yayınlandığı listelerden askerlerinki çıkarıldı. Aradan yıllar geçti. Beni ''''süngü'''' ile tehdit eden general, yükselemeden emekli oldu... Bir yana çekildi. Bir gece bir televizyon programında 28 Şubat''ın bir ''''post-modern'''' darbe olduğunu kabul ederek, işledikleri ''''anayasal suçu'''' da itiraf etti...Onun bir zamanlar yayınlanmasını engellemek istediği ''''silâhsız memurun daha da mağdur olduğu gerçeği'''' ise şimdi manşet oluyor... ALİ BAYRAMOĞLU: ASKER TARAFINDAN SIKIŞTIRILDIM 28 Şubat''ta yazı yazdım. Sıkıntılı bir dönemdi. Bu süreçte iki önemli yön vardı. Biri, toplumun dar çevresinde olan grupların, kesimlerin, toplumun merkezine gelmesiyle meydana gelen sosyolojik bir bunalım. İkincisi ise bunalımın yarattığı politik ruh hali. Bu toplumda kutuplaşmalara yol açtı. Temel hak ve özgürlükler daraltıldı. Basın üzerinde yaşanan dolaylı bir askeri müdahale 28 Şubat''ı tanımlayan çerçeveler. Herkes gibi ben de sıkıntılar yaşadım. O zamanlar Yeni Yüzyıl Gazetesi''nde yazıyordum. 28 Şubat''a karşı demokratikleşmeden yana tavır aldım. Asker tarafından sıkıştırıldım. Gazetede yaşam alanım daraltıldı. Üniversitede hocaydım. Orada da benzer sıkıntılar yaşadım. Basının bir kısmı tarafından karalanma gibi, bir çok gazetecinin yaşadığını yaşadım. NAZLI ILICAK D.B TERCÜMAN Güncellenme Tarihi : 17.3.2016 11:13

İLGİLİ HABERLER